Gıdaların Hekimliği
“Alternatif tıp”; “alternatif tedavi”; “bitkisel tedavi” başlıklarıyla tıp
adeta hastalık yapıcı bir bilime dönüştürülmeye çalışılıyor. Sırf yeni bir
ticari kapı açmak uğruna insan sağlığıyla oynama merhametsizliği yapılabiliyor.
Kanserde ilaç tedavisini reddetmeye kadar işi sulandırabiliyorlar. Her şeyden
önce bilmeliyiz ki bilime alternatif gene bilimdir; Bu yüzden karşıtlık
(alternatif) tıp olmaz; çünkü bilim kendi yerine sadece bilimi oturtur. Bir
bilim dalının yanlışını bir başka bilim dalı gösterebilir olsa bile, gene aynı
bilim dalı içinde yapılan düzeltme ve doğrultma bilgisine güvenebiliriz. Bilim
kendini sorgulayabildiği için güvenilirdir zaten.
TV kanalları, sosyal medya, yazılı basın otlar ve gıdalarla hastalık
iyileştirme yarışına girmişler sanki. Baharatlardan tutun, ısırgandan çıkın…
Şekere ensülin olan narlar; kısırlığı tedavi eden pekmez ve macunlar; karaciğer
nakli yapan enginarlar; cildi gençleştiren lahana ve karnabaharlar; hatta
taşlar, tuzlar, renkler ve sular… Gözüne gözüne sokulunca insan da hâliyle
bitki ve gıdalardan mucize şifalar umar oluyor. Ne de olsa düşünmek kolay iş
değil. Oysa bilen bilir ki değil narda, soğan sarımsakta bile yüksek şeker
vardır. Gıda ile tedavi olunabileceği gerçek olaydı, bin bir derde deva mesir
macunu her hekimin çantasında hazırda bulunurdu. Ancak şu da bir gerçektir ki,
doğru ve dengeli beslenme hastalık nedenlerini bertaraf etmekte tıbbi çareye
destek güç katar. Sırf alkol almayı bıraktı diye insanın hepatit hastalığı
tedavi olmaz; fakat alkol almayıp karaciğere yük olmayacak biçimde beslenir
olması tıbbi tedaviye olumlu katkı sağlar.
Sarımsağın her zaman yüksek kerameti olmuştur. “Başına sür saç çıkar; boynuna
as vampir ısırmaz; kapına as nazar değmez; ister çiğ ye ister tozunu hapını
kullan, şekere, kolesterole, tansiyona, yorgunluğa, soğuk algınlığına, cinsel
güce falana filana bire bir devadır” denir durulur.
Bir arkadaşın anlattığı tarife göre sarımsak dişlerini limon suyunda on gün
beklettiğinizde bu karışım kolesterol ve şeker düşürmede ciddi ilaç oluyormuş. Aynı
zamanda yüksek tansiyona da iyi geliyormuş. Hazırlanan bu sarımsaklı limon
suyundan her sabah aç karnına bir tatlı kaşığı içmeliymiş.
Bence, sarımsağın düşürdüğü bir şey yoktur; aspirin gibi kanı sulandırdığı
için birim hacim kanda tutulan kolesterol ve şeker miktarı seyrelmiş olacağından
öyle bir görüntü çıkıyordur. Gerçekte toplam şeker ve kolesterol miktarı aynı
kalmaktadır.
Yüksek tansiyonu dengeye getirmede sarımsak ve limonlu sirke devede kulak
misali fayda verir. Esas olan; şekerli, tuzlu, yağlı beslenmekten, sigara
içmekten ve hareketsiz yaşam biçiminden vazgeçmektir. Tabi ki fazla kiloları da
atacak miktarda yemeye ve içmeye önem vermek gerekir. Yüksek tansiyon sorunu
beslenmeye bağlı oluşuyorsa diyet yaparak ilaçsız idare edilebiliyor. Kendimden
deneyimli bir öğüttür. Ben tuzsuz kek bile yemiyorum; çünkü kekte kullanılan
kabartma tozu veya karbonat tuz etkisi yapmaktadır.
Bazı durumlarda yüksek tansiyon fiziksel bir arızadan kaynaklı olabiliyor.
İşte o zaman diyet yetmez; tıbbın tedavi yatağına uzanmanız şarttır. Bunu
anlamanız için önce beslenme biçiminizi şekersiz, tuzsuz, az yağlı ve az
nişastalı biçime getirmeniz ve tansiyonu takip etmeniz gerekiyor. Üç dört ayda
tansiyon yeteri kadar gerileyip dengede kalabiliyorsa fiziksel arıza yok
sayılır. Her ne yaparlarsa yapsınlar, yüksek tansiyon adayları tansiyonlarını
takip altında tutmalıdırlar.
Tansiyon ilacı her gün alınmalıdır. İlaç alınca çok düşüyorsa veya yeteri
kadar düşmüyorsa doktora danışarak doz ayarı yapılır. Hayatın duygusal yükünü,
hareket ve beslenmeyi tansiyonu dengede tutacak biçimde değiştiremiyorsak, her
gün ilaç almak bile fayda etmeyebilir.
Hiçbir yiyecek içecek tedavi edici değildir; sadece ön koruyucudur ki, bu
da disiplin içinde düzenli bir dengeli beslenme bilgisiyle yapılabilir. Peşinen
belirteyim ki, dengeli beslenmede yemekten içmekten zevk almayı hayatın
önceliğine değil, soncalığına koymak gerekir. Sağlıklı ve uzun yaşamak için doğru
beslenme tek başına yetmez. Bencil ve vurdumduymaz olmak da gerekir; ayrıca
gene yetmez de, çevresel etkenleri sağlık bozucu olmayan ortamlarda düzenli
hareket içinde var olmak gerekir.
Bence esas olan, insanın kendini uzun süreli mutlu hissedebileceği
(kararlı mutluluk veren) yaşam biçimi bilgisini kendi arzu ve iradesiyle
uygular olabilmesidir. Ölüm herkese geliyor. Kimi için ölümün peşinden güzel
hatırlanmak, sağlıklı ve uzun yaşayabilmek için duyguda ve mantıkta bencil
takılmaktan daha önemlidir. Fakat esas olan bence, sağlıklı ve uzun yaşamayı
insanlığı onurlandıracak keyifli bir varoluş aracı yapmayı amaç edinmektir.
“Doğru ve dengeli beslenme” sözünün içeriği kapalı kaldı; bunu biraz
açmalıyım. Beslenmedeki denge terazi kefesindeki gramlı gıdayla olmuyor; doğru
beslenme de helal gıdayla ilgisiz bir davranıştır. Dengeli beslenme,
edinilebilir olan her çeşit gıdadan azar azar yemekle başarılmış olur.
Doğru beslenmedeyse esas olan önce kişinin gıda duyarlığıdır; yani, kişi
kendisini rahatsız eden gıdadan vazgeçmelidir. Doğuştan gelen alerjik duyarlık,
sonradan oluşabilen şeker ve tansiyon gibi gıda diyetiyle yakından bağlantılı
rahatsızlıklar doğru beslenmede bazı gıdaların tüketiminden vazgeçmeyi
gerektirir.
İkinci olarak; doğru beslenmede gıda malzemelerini basitçe suda veya kendi
hâliyle pişirmek gerekir. Gerekli yağ pişme tamamlanırken eklenmelidir. Mangal,
közleme, ızgara ve kızartmalar doğru beslenme yöntemi dışında tutulması gereken
lezzet yöntemleridir. Haftada bir lezzete öncelik vermek doğru beslenme
ilkesine ters düşmez; çünkü insan vücudu seyrek yapılan yanlış beslenmenin
zararlarını giderebilecek donanımdadır.
Üçüncü olarak; doğru beslenme doğru gıdaları doğru yeme biçimiyle
tamamlanır. Hızlıca tıkınmak yanlış olduğu gibi, kahvaltı dışındaki öğünlerde
her çeşit gıdayı bir arada yemek de yanlıştır. Örneğin, pilav üstü kuru
fasulyenin yanında az miktarda sebze ve salatadan başka bir şey yenmez.
Bakliyatın yendiği öğünde ayrıca ne et ne ekmek ne de tatlı yenmelidir; fakat bakliyatlı
yemeğe lezzet için az miktar et katılabilir. Sade et eğer ekmekle yenmişse ihtiyaç olunan
karbonhidrat alınmış olacağından üstüne bir de tatlı yenmez.
Sadece kahvaltıda, protein, mineral, vitamin, karbonhidrat ve yağ zenginliği
içeren bir gıda çeşitlemesi yapılmalıdır. Kuru yemiş, taze yemiş, meyve suyu,
salata, tereyağı, zeytinyağı, yumurta, reçel, pekmez, tahin, bal ve hafifçe
kızarmış ekmek gibi kafanıza göre sağlıklı bulduğunuz her şeyi birden sadece
kahvaltıda yiyiniz. Hatta meyve suyu ve süt yerine çay ve kahve bile
içebilirsiniz.
Yemek üstüne lıkır lıkır su içilmez; çay veya kahve de içilmez. Gazlı
içecek ve alkollü içecekler ne yemekle birlikte ne yemek üstüne içilmelidir;
bunlar zaten doğru beslenmede yeri olan gıdalar değillerdir. Yemek sırasında
bir bardak su, cacık veya ayran en uygunudur. Çay, kahve, meyve, kek, kurabiye,
çikolata, baklava, çerez, künefe, yoğurt, meyveli süt ve sütlaç gibi yemekten
sayılmayan gıdalar ana öğünlerin arasında yenip içilmelidir.
Görüldüğü üzere dengeli beslenmede pek bir zorluk çıkmayacaktır; ne de
olsa ülkemizde gıda çeşitliğinin maşallahı vardır. Ancak iş doğru beslenmeye
gelince nefsin isyanıyla rahatsız edilmekten kurtulamayız. Lezzet tiryakiliği doğru beslenmenin en başa çıkan yanlışıdır.
Gerçeğin elçisi olmak gerekirse sadece hareketli yaşam içinde doğru ve
dengeli beslenmeyle sağlıklı bir uzun ömür elde etmeyi garantilemiş olmuyorsunuz.
Genetik etkenler, kazalar, belalar, savaşlar, bulaşıcı ölümcül hastalıklar, doğal
ve doğal olmayan afetler, yaşadığın yer ve zamanı belirleyen kaderin cilvesi, hava
durumu, çevre kirliliği, küresel ısınma, para yokluğu, duygusal varoluşu
bunaltıya basan trafik sıkışıklığı, gelecek kaygısı, aşk acısı, kıskançlık,
intikam, açgözlülük, bencillik, vesvese ve korkuların neden olacağı hasarlar
garanti dışında sayılacaktır.
Anlamış olduğum kadarıyla hiçbir gıda ve gıda katkısı tek başına bir şifa
ve sağlık kaynağı olamıyor. Esas olan, duygusal huzur ortamında tüm gıda
çeşitlerinden doğru biçimde tüketiyor olmaktır. Aynı biçimde tüm zayıflama
diyetleri de palavradan ve ticari yalandan ibarettir. Zayıflamak için tek doğru
ve güvenli bilgi; yağı, tuzu, şekeri bir anda iyice azaltmak ve bir kerede yediğimizi
de haftalık aşamalarla en geç bir ayda yarıya indirmektir.
Korkmayın; yiyip içip gülün, hoşgörüyle sevin, gezin dolaşın, öğrenip
düşünün; fakat asla oburluk yapıp tombiş olmayın. Gerisi kaderin
cilvesindendir…
Muharrem Soyek