21 Mart 2021 Pazar

Orman Haftası ve Dünya Su Günü

 

22 Mart Dünya Su Günü ve 21-26 Mart Orman Haftası olarak anılıp önemi vurgulanmaya çalışılır. Orman’ın değerini ve yaşamsal önemini herkes bilir. Bilir bilmesine amma bilenin çoğu da ormanı sadece ağaç topluluğu sanır. Oysa orman yerde gezen ve havada uçan pek çok canlının konakladığı ilahi bir oteldir.


Orman, bağrında barındırdığı canlılarla birlikte güzelleşip dünyaya yararlı olur. İçindeki börtü böcek ve diğer hayvanlardan arındırılmış bir orman, ruhsuz milletlere benzer. Bu bilinci oturtmak için, Orman Haftası boyunca genel bir av yasağı konulmalıdır. Orman yoksa temiz havayı unutun. Orman yoksa yeraltı sularını da unutun. Yağışlar orman alanlarında inceden toprağa işleyerek yeraltı kaynaklarını, dereleri ve ırmakları beslemeye doğru akarlar.

Amazon Yağmur Ormanları yakılarak sözde uygarlık için tarım alanı açılmaktadır. Bu gidişle Yağmur Ormanları bir ömür içinde yok olabilir. Bu ormanlar dünya oksijen gereğinin yüzde yirmisini sağlamaktadır. Yokluğu küresel felaket olur. Topladığım bilgilere göre şunlar kaçınılmaz olur:

1. Dünyadaki bitki, hayvan ve mikroorganizma türlerinin neredeyse yarısı yok olacak.

2. Ölümcül insan hastalıklarının çoğu, Amazon'un doğasından türetilen ilaçlarla tedavi edildiğinden, dev bir sağlık sorunu ortaya çıkacak.

3. Uzun süren kuraklık ve bol miktarda sel gerçekleşecek.

4. Dünya çapında aldığımız gıda çeşitlerinin % 80'ini kaybedebiliriz.

5. Hava kalitesi düşecek ve daha fazla CO2 solumaya başlayacağız.

6. Dünyadaki tatlı suyun % 20'sini kaybetmeye hazır olun.

*

Ormanlarımızı ve meralarımızı gür ve temiz tutalım. Orman canlılarına evimizde baktığımız hayvanlar kadar saygılı olalım. Yılana, çıyana ve domuza da elbet saygılı olmak insanlıktandır. Belki onların duası hürmetine küresel iklim felaketleri bizi teğet geçip giderler… Muharrem Soyek

17 Mart 2021 Çarşamba

Andımız Ve Milliyetçilik

Öğrencilere her sabah tekrar ettirdiğimiz “Andımız” başlıklı bir metin vardı. 1933’ten 2013 yılına kadar okuna geldi. 1972 ve 1997 yıllarında üstünde bazı ekleme ve düzeltmeler yapıldı. Ancak “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” başlangıç sözü ve “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diyen bitiş sözü her zaman aynısı korunmuştur. Kaldırılırsa sanki Türk olduğumuzu unutup mutsuz olacakmışız korkumuzla tabulaşmaya başlayan andımız, 2013 yılında uygulamadan kaldırıldı.

İnsan, olduğu ya da olması gereken bir şeyi kendine her gün hem de devlet zoruyla hatırlatıyorsa ben orada bir sorun olduğundan kuşkulanırım. Türk’e yasa zoruyla ant içirerek Türk olduğunu hatırlatmak onu daha iyi bir Türk yapıyorsa bunu sadece okullarda değil, her fırsatta ve her yerde andımızı okumalıyız. Ne mutlu Türk’üm diyene!” özdeyişindeki gururu hak etmek keşke bu denli kolay olaydı...

Gene de andımızın kaldırılması gerekmezdi hani. “Türk’üm” demeye ırkçılık yüklemek zorlama bir zihinsel algıdır. Çünkü, T.C. vatandaşı herkese zaten Türk denir. Sanırım andın bitiş dizesi biraz sorunlu: “Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” Burada, doğrudan Türk ırkına feda olma arzusu seziliyor. Bence bu dize, “Varlığım vatana millete armağan olsun!” ya da “Varlığım Türk Milleti’ne armağan olsun!” diye düzenlenip okullarda İstiklal Marşı’nın peşinden okutulursa milli yüreği güçlendiren yerinde bir üst kimlik bilinci oluşturacağı kanısındayım.

Türklük’ dendiğinde elbette sözün köken anlamı gereği sadece Türk ırkından olma durumu anlaşılır. Oysa, ‘Türk Milleti’ dendiğinde kavram farklılaşır. Türklük dediğimde, Azeri Türkü’de anlam içine girer. Türk Milleti dediğimdeyse anlamın tüm içeriğini sadece T.C. yurttaşları doldurur. ‘Türk varlığı’ deyişi tam da bu yüzden ırkçı niyete yakıştırılabilir. Türk varlığı … Türklük … Türk soyu … deyişleri ‘Türk Irkı’ manasına hemen hemen özdeş vurgu yaparlar.

Milliyetçilik, vatan toprağını onun üstünde yaşayan insanların huzuru ve refahı için koruyup kollama ve ihya etme görevi ve ahlâk yiğitliğidir. Bu soylu görevi yaparken, eğer milliyetçi anlayış hizmet sunacağı insanları soya-sopa ve hatta herhangi bir yaşam biçimine göre seçmeye başlarsa, böylesi milliyetçilik, demokrasi adına haklı olarak ırkçılıkla ayıplanacaktır.

Başkanları Bush’un Irak işgalini protesto eden Amerikalıların taşıdığı bir pankart üzerinde, (2006): “Hangi bayrak masum insanların ölümüne neden olan günahı örtecek kadar büyük olabilir?” diye yazmaktaydı. Evet, hangi insan ırkı diğerlerinden daha üstün olacak kadar büyük olabilir ki?

 (Muharrem Soyek)

13 Mart 2021 Cumartesi

Yaşlılar Haftası

Yaşlılar Haftası (18-24 Mart)

Gençliğin deneyimleriyle yaşlanmak güzeldir; sorun çıkaransa yaşlandıkça pişman olan yetişkinlerdir.

Akıl mı beden mi önce yaşlanır diye düşündüm. Düşündüm de yaşlanma hızını yaşam biçimiyle koşullu gördüm. Hem olgunlaşma hem eskiyip yıpranma anlamında, akıl da beden de yaşamsal işlevsellik niteliğine koşullanarak yaşlanıyor. İşletilmeyen akıl, yaş aldıkça paslanır düşünemez olur. İşletilmeyen beden de hızla yaşlanırken küçülüp çöker. İşlek akıl yaşlandıkça hem şahane yıllanır hem huzurla bilgeleşir. Çalışan beden geç yaşlanır, işletilen akılsa beyni genç tutar, bunamayı önler...

“On dört yaşımdayken babam o kadar cahildi ki, yanıma yaklaşmasına dayanamazdım. Yirmi bir yaşıma geldiğimde babam o kadar çok şey biliyordu ki, yedi yılda nasıl öğrendiğine şaştım kaldım.” Mark Twain

Çocukken henüz bir geçmişi olmadığından doğal olarak geleceği hayal eden yaşlı adam şimdi sadece geçmişin sessiz hayaline sarılmaktan keyif alıyorsa, ruhu bedeninden önce gömülmüş demektir. İnsan, geleceğini biçimlendirme umudunu tüketecek kadar yaşlanmış olabilir elbet; gene de en azından geçmişinin bilgisini derleyip toparlayıp geleceğe miras bir kayıt altına almayı düşünürse, ne kadar yaşlı da olsa geleceğe dönük bir amaçla yaşamayı sürdürebilir.

Eğer gençliğin ateşinden ve yaşlanmanın bilgeliğinden yeteri kadar coşkulu ve saygıyla anılan zamanlar biriktirebilmiş değilsek, lütfen vasiyet edelim mezar taşımızı boş kondursunlar. (Muharrem Soyek)

Vergi Haftası

Vergi, toplumsal varoluş huzurunu sağlama giderlerini karşılayan zorunlu bir vatandaşlık görevidir. Birlikte yaşama gereğinin iş birliği bilincinin en maddesel koşul unsurudur.

Oransal ya da değersel anlamda eşit vergilendirme ancak eşit gelir dağılımı kadar akılcı ve adil olabilir. Üretilen toplumsal geliri herkese eşit dağıtmaksa ekonomik fayda sağlamayacağı gibi emek hakkından yedirtir. Tümüyle ekonomik adaletse, emekçi ve anamalcıya uygarca yaşam ve sürdürülebilir üretim yeterliğinde hak payı bırakan vergilendirme yapılmadan asla gerçekleşmez.

Üretim yatırımına aktarılan sermaye kârından ve emekçi ücretlerinden vergi alınmasını ben doğru bulmuyorum. Çünkü anamal işletiminden emekçiye aktarılan pay gerçekte bir yatırım harcamasıdır. Üretime yatırımsa başlı başına toplumsal fayda unsurudur. Vergi politikaları bireysel serveti toplumsal fayda sağlayıcı yatırım hizmetlerinin emrine sunmayı özendirici olmalıdır. Bu bağlamda bankada, sigortada, borsalarda, yatırım fonlarında, kısaca ekonomik yatırım hizmetine sunulabilen tasarruf olarak tutulan herhangi bir varlık getirisi üstünden vergi alınmaz. Altın, mücevher ve döviz satın almak bir yatırım değil lüks tüketimdir; vergiye bağlı tutulmalıdır. En adil vergiyse tüketim üzerinden alınandır. Ve elbette işlenmemiş patates ile ıstakoz tüketimi aynı oranda vergilendirilmez. Hatta işlenmemiş temel gıdalar ve zorunlu uygarlık araç gereçleri hiç vergilendirilmese daha uygun olur.

Tüketim vergisi oranları, bireysel konfor lüksüne ve toplumsal fayda düşüklüğüne göre yükseltilmelidir. Böylece, ‘devlet gibi bireysel zenginlik’ tantanası da önlenmiş olur. Öyledir amma anamalcı da yatırımını bireysel zenginliği en az sınırlayan ülkeye kaydırır. Gerçekçi olma gereğine bağlanınca, dünya tek bir ülke oluncaya kadar vergi zoruyla gelir adaletini sağlamak hayal kalır. Gene de o günlere varmadan devleti ülke ekonomisinin en olası denge merkezine oturtup, en azından kimseyi adalet mağduru, aç açık, sağlık ve eğitimden mahrum bırakmayacak kadar vergiyi toplayabiliriz. Bunun için de parasal işler parakart ile gerçekleştirilmelidir. Her tür ücret ve gelir bankalar üzerinden parakartlara yüklenmiş olmalıdır. Böyle bir parasal döngü banka kayıtlarında herkesin gider ve gelirini görme olanağı sunacaktır. Bu da neredeyse sıfır vergi kaçağı nedeni olmasıyla gelir adaleti sağlamada çok güçlü bir devlet kozu oluşturacaktır. (Muharrem Soyek)