21 Ekim 2021 Perşembe

Özgürlük Esintim

Özgürlük, kimilerine göre düşsel bir gerçekliktir. Bana göreyse koşulları ve sınırları hem toplumsal uzlaşı gereğince hukuksal ve görgüsel tanım alanlarıyla belirlenen eylemsel bir varoluş durumudur. Sözcüğün en ‘özgür’ kavramsal açımı, insanın bireysel ve toplumsal varoluş konumunda herhangi bir kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumudur. Yani, insanın kendi düşünce ve eylemlerini gene ancak kendisinin başlatıp durdurmaya yetkili irade oluşudur. Ancak, bu denli özgürlük ülküseldir; sadece mutlak yalnızlıkta var edilebilir. Böylesi tanrısal bir özgürlük benim merak konum olamıyor elbette; çünkü ben hem doğal hem insani varoluş koşullarımın elverdiği kadar ve onları değiştirebildiğim ölçüde ancak özgür olabildiğimi çoktan fark etmiş durumdayım. Mesele özgürlükse bakılması gereken olgu, zamansal ve yersel görecelikte varoluş kısıtlarına ne denli zorunlu biçimde bağımlı kalmadan yaşanabilir olduğudur.

 Uygarlık öncesi insan, sanırım birlikte var olma bağlamında bugünkünden daha özgürdü. Hani bugünkü kadar maddi ve manevi düğümlerle toplumsal varoluş gereklerine bağlanmış değildi; öyle hayal ediyorum ki doğanın zorundan başka, ilkel insanı kısıtlayıcı yaşam olgusu pek yoktu. İnsanlık içre genelleşen özgürlük kavramı, insan uygarlığının ilerleme ivmesine tutunarak bilinçsel yükselişini sürdürmektedir. Özgürlük, ancak özgün düşünen ve yaşayan bireylerin başkalarını da harekete geçirmesiyle toplumsal ve bireysel yaşam ereği olmaya başlamıştır. Gittikçe artan bir özgürlük talebi oluşmuş ve nihayetinde tüm insanların bireysel özgürlüğü ‘insan hakları’ başlığı altında yazıya dökülüp BM üyelerince tanınmıştır.

 Kâğıt üstünde hepimiz özgürüz… Gerçekteyse hepimiz modern varoluş gereklerine bağlı köleleriz. En sağlam modernite köleliği bağımızsa parasal gücün egemenlik iradesidir. Hemen peşinden nefsimizi sulandıran tüketim istençlerimiz gelir. Ruhumuzu avutmak için bağlandığımız inançsal olgular, eğer kuşkuya kapalı tutulursa onlar da gerçekte birer bilinçsel özgürlük kapanı olurlar. Kapana kısılan bilinç bilimsel gerçekliği bile inkârda kalabilir. Özgürlük, bir başına ele alındığı gibi farklı başlıklar altındaki kavram açımlarıyla da pek sık ele alınır; bunlardan birkaçını irdeleyelim:

 İstenç Özgürlüğü: İnsanın kendisinden başka bir iradenin izni ve zoru olmadan istemde bulunabilmesidir. İnsan istenci (iradesi) özgürdür demek, ‘insanın isteksel nedenleri doğrudan insanın kendisindendir’ demeye gelir. İnsan ancak istemelerinde özerkse istenci de özgürleşir. İstenç özgürlüğü değerli ve önemlidir. Kanımca doğuştan hak edilmiş ancak ham bir özgürlüktür. Eğitimle insanileştirilmezse; yani insan aldığı eğitim gereği bilinçsel farkındalıkla istemlerinin yaşamsal sorumluluğuna varamıyorsa, istenç özgürlüğü toplumsal bir değer oluşturmaz.

 Bireysel özgürlük: İstenç özgürlüğü ile sıkı bağlantılıdır. Bir insan istemekte, düşünmekte ve eylemlerinde özerkse, yani bir başkasının ya da bir şeyin zoruna bağlı kalmıyorsa bireysel özgürlüktedir. Demek ola ki bireysel özgürlük, insanın kendi özünden istemle davranmakta etkin kişilik göstermesidir. Bu bağlamda bireysel özgürlük, kişinin öz varlık gerekçesine uyarlı istenç özgürlüğüyle ancak oluşur. Yani, kişi ancak bilinçsel-ruhsal-bedensel varoluş etkinliğindeki istençli duruşu kadar bireysel varlığını özgür kılmış olur.

 Toplumsal özgürlük: Yasaların koruyuculuğu altında ve yasaların sınırları içinde başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan hareket edebilme... Toplumsal özgürlük, bireysel özgürlük temeli üstüne gerekçelenir. İnsanların kişisel istenç özgürlüğüyle belirledikleri ya da kabullendikleri birlikte yaşama kurallarına topluca uymada uzlaşı içinde kalmalarıdır. Bir bakıma toplumsal sağduyunun özerkleşmesidir.

 Marksçı görüşte insanın özgürlüğü toplumsallık zoruna bağlı belirlenir. Doğa yasalarında olduğu gibi toplum yasalarını yürüten de zorunluluktur. (Belki de özgürlük diye bir şey yoktur da ancak bu zorunlu uyumu gören ve kendisini zorunluluğa uyarlayandır özgür olanımız. Gene de insanlara duymak istemediklerini söyleme ve görmek istemediklerini görünür kılma hakkına güvence yapılan özgürlük olgusu çoktandır uygarlık değeri yapan bilinçsel gerçeğimiz olmuştur.)

 Ayn Rand: “Özgür toplumu savunmak isteyen bir kimse, özgür toplumun vazgeçilmez temelinin (bireysel özgürlük gereği oluşturulan) birey hakları ilkesi olduğunu bilmelidir. Birey haklarını koruyup kollamak isteyen bir kimse, kapitalizmin bunun için en uygun tek sistem olduğunu da anlamalıdır.”) (Bence, öyle değildir. Asıl olan kapitalizm değil, laiklik ilkesine bağlı ve evrensel insan hakları gereğince özgürlükçü hukuk temelli demokrasidir.)

*Özgürlük, felsefede birçok açıdan konu edilip tanımlanmaya çalışılır:

Bağlı ve bağımlı olmama… Kendi dışından etkilenmemiş olma… Engellenmemiş ve zorlanmamış olma… İnsanın salt kendi istencine ve bilincine dayanan seçkisiyle karar vermesi… İnsanın kendi istenciyle isteyip eyleme geçebilmesi… İnsanın engellenmeden kendine ve kendi dışındaki olgulara etki yapabilmesi… Felsefe yapanlar, özgürlük üstüne böylesi ülküsel tanımlarıyla birlikte, özgürlüğün insan toplumunda hepten sorumsuz ve koşulsuz bırakıldığında kendisini yok edeceğine ilişkin görüşte genellikle birleşirler.

 Düşünme özgürlüğü: İnsanın bilinçsel farkındalıkla bilgiyi sorgulama özerkliği kazanmış olmasıdır. Düşündürücü eğitimle elde edilmesi kolaylaşır. Her türlü bilinçsel ve ruhsal baskıdan, özellikle dinsel inançlardan ve geleneksel davranış gereklerinden bağımsız kuşkuyla hayatı sorgulama eylemidir. Düşünmek beyinsel bir eylemdir; beynin dışına salınmadıkça kişinin bilinçsel önyargı hükmünden başka hiçbir şeyle bağlanıp engellenemez. Bu yüzden derim, düşünmeye istençli bilinç ancak düşündürmemeyi görev edinmiş eğitimle engellenir… Gene de düşünme özgürlüğünün gerçekliği ifade biçimiyle görünür edilemiyorsa insan için öyle bir özgürlük yok hükmündedir. Elbette her beyinsel emeğin ifadesi düşünce içermez. İnsanlar hatırladıklarını, yani öğrendiklerini ya da öğretileni ifade etmeyi düşünmek sanırlar. Oysa düşünmek ne hatırlanandan ne öğrenilenden dem vurmaktır. Düşünmek, bilgiyi ve sorunsalı diğer bilgilerin bilinçsel ışımasında hem sorgulamak hem yorumlamaktır…

 İnanç özgürlüğü: Bir insanın kendi inançsal bilincine göre davranabilmesi. Bu özgürlük, yaygın biçimiyle dinsel inanç ifadeleriyle görünür olur amma herhangi bir dine, hatta inançsal görgü ve töreye bile bağlı olmamayı da kapsar.

 Eylem özgürlüğü: Kendi istençli seçim ve tasarımlarına göre davranabilme hak ve gücüdür. İnsanın yaşam çevresini değiştirme yeteneğini etkinleştirmesidir. Hayvan, yaşam çevresine uyar; insansa uyumla birlikte çevresini değiştirip ona biçim de verir.

 Fiziksel özgürlük: Her türlü dış baskıdan ve engelden bağımsız fiziksel değişim ve hareket olanağı.

 Ruhsal özgürlük: İnsanın kendisini yaratılış tıynetine ve sonradan edindiği manevi hazlara uyarlı eğilim ve davranışlarıyla ifade edebilmesidir.

 Aktöresel özgürlük: İyilikte ve kötülükte kendi kendini bilip denetleme yetkinliği. Yaşam eylemlerindeki iyiden ve kötüden sorumlu tutulabilmesi için insanın aktöresel özgürlüğü bireysel ve toplumsal özgürlük temeline oturtulmuş olmalıdır. Aktöresel özgürlüğü sorumlu tutmaya elzem önkoşul, dışarıdan baskıyı etkisiz kılan; ancak bireysel ve toplumsal özgürlüğü ölçüsünde kişiyi yükümlü tutan vicdan özgürlüğüdür.

*Bazı filozoflara göre özgürlük:

Immanuel Kant: Özgürlük bir ide’dir. Bu aynı zamanda insan aklının ürettiği ve insanın sahip olduğu bir olanağa ilişkin düşüncedir. İnsan, yaşamsal istemlerini belirleyebileceği gibi saf aklın ürünü olan ahlâk yasasını da belirleyebilir. Ve o ahlâk yasası şöyle demelidir: Öyle var olasın ki, isteğini belirlemede bağlı olduğun ilke aynı zamanda genel bir yaşamsal yasa olarak geçerli olabilsin.

 David Hume: İstemli seçimine göre istençli eylemde bulunma ya da bulunmama gücüyle var olan özgürdür. İstençli istek (seçim, tasarım) belirlenmeden, nedensiz biçimde öylesine ve bir bakıma bilinçsizce eylemde bulunmaya özgürlük diyemeyiz. (Özgürlük, bilinçli bir eylem ve eylemsizliktir.)

 Martin Heidegger: Doğruluğu yani hakikati temellendiren özgürlük, varlığa öz gerçekliği olan yokluğuyla var olmasına olanak vermektir. Bu özgürlük gereği insan, dünyaya atılmış olmasını ve ölümü, yani kaçınamadığı yaşamsal varlık durumunu üstlenmeye ve kabullenmeye hazırdır. Bununla birlikte insan geçmişe bakarak gelecekteki olasılıkları seçmekte de özgürdür.

 Jean-Paul Sartre: Özgürlük, nesnel bir varoluş olgusu değildir; sadece, insanın varlıksal bir durumudur. O, insandır ve insanın hem varlık hem yokluk hakkıdır. (Yani, insanın hem olmaya hem olmamaya ve hem oldurmaya hem oldurmamaya aynı anda erkli ve erkin oluşudur.)

 Karl Jaspers: Varoluşun kendisi bir özgürlüktür ve bundan dolayı ayrıca özgür bir varoluş tasarımı yapılamaz. Varoluşsal seçişle kendim olma kararlılığım özgürlük bilincimi oluşturur. (Hiç kuşkusuz ben kendim için özgürlüğü düşüncede değil var olma olgusunda duyumsayıp tanırım. Bundan dolayı benim özgürlüğüm, istemlerimle zorunluluk dayatısının çelişkin bir bireşim tümlüğü olarak ortaya çıkar.)

*Kısacasından vardığım sonuçla gördüm ki, insanın eylemleri hepten özgür değildir. İnsan her zaman kendi doğasının, öğrendikleriyle ve kendisine öğretilenlerle pekiştirdiği bilincinin, içinde var olduğu zamansal uygarlığın ulusal ve küresel modernite gereklerinin, evrensel ve dünyasal konum koşullarının elverdiği kadar ve ayrıca ruhsal duyum ve bedensel arzularına uyarlı ve uyarsız istençli seçimlerini ve hayallerine uyarladığı gerçeklik tasarımlarını olası kılma olanakları ölçüsünde ancak özgür olmaktadır. Özgürlük, bir varoluş biçimi değildir; istençli biçimde nasıl var olunacağını hem seçme hem tasarlama hakkını kullanım olanağında tutmaktır... Muharrem Soyek

Bilgilendiğim kaynak: DMY Felsefe sitesi...