küresel ısınma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
küresel ısınma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2021 Pazar

Enerji Tasarrufu Haftası

 

Enerji Tasarrufu Haftası (Ocak 2. Haftası)

Evrendeki enerji tükenmez, sadece biçim değiştirip madde görünümü alır. Maddeyi enerjiye dönüştürebildiğimiz sürece enerji yoksunluğu çekmeyiz. Öyleyse neden enerji tasarrufu yapalım ki?

Enerjiyi en verimli düzenekle en az düzeyde kullanma gereği enerji kaynaklarının biteceği korkusundan değildir. Kullanılan her tür enerji ya keseye ya doğaya bir bedel ödetir. Elbette ben keseye dokunan kısmıyla ilgilenmiyorum. En çok tüketilen enerji türleri doğanın kendini yenileme ritmini bozucu kalıntılar bırakmaktadır. Bu tür enerjilere genel olarak fosil yakıt denmektedir. Petrol ürünleri, doğalgaz, kömür, tezek ve odun; bunlar fosil yakıtlardan sayılır. Odun ve tezek henüz fosilleşmiş olmasa da yakıldıktan sonra bıraktığı kalıntısal zarar nedeniyle ben onları aynı kefeye koydum. Anız yakmak da hiçbir işe yaramayan boşa ve zararlı bir enerji salımıdır.

Fosil yakıtların en büyük zararı havayı kirletmesidir. Bunun dışında: Küresel ısınmaya yol açar. (Bu da kuraklık ve sel gibi doğal afet nedeni olur) / Oksijenin azalmasına neden olur. / Karbondioksit oranını artırır. / Asit yağmurları oluşturur.

‘Tasarruf etmektense zararlı enerji kullanmayalım’ diyemiyoruz, çünkü henüz karşılığı yok. Tek çare var: Temiz enerji üretimi yeterli oluncaya kadar enerjiyi tutumlu kullanmalıyız. Enerjiyi tutumlu tüketmek hem çevresel hem milli duyarlık gereği yurttaşlık ve insanlık görevidir.

Doğrudan kullanılan enerjiyi tutumlu tüketmenin yollarını bu konuya duyarlı herkes kendince bilir ve bulur. Benim dikkat çekmek istediğim tasarruf biçimi, dolaylı yoldan enerji kullanımını düşürmeye yönelik. Örneğin: Tarımda ve günlük yaşamdaki su tüketimini azaltıcı yöntemler sadece bir su tasarrufu değildir. Suyu sağlamada kullanılan enerji de tasarruf edilmiş olur. Aynı mantıksal görüyle plastik tüketimindeki tasarruf da enerji tüketimini azaltıcı etki yapar. Elektrik enerjisi temiz görünür amma üretim kaynağında kullanılan enerji hepten de temiz değildir. 

Hele ekmek ve gıda israfı… Korkunç! Türkiye İsrafı Önleme Vakfı'nın hazırladığı rapor; bir yılda milli gelirin yüzde 15'inin israf edildiğini ortaya koydu. Enerjide, meyve-sebzede, ekmekte, suda yapılan israfın milli gelirde yarattığı kayıp 555 milyar lirayı buldu. (2019)

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) 2019 verilerine göre Türkiye'de yılda 1.7 milyar ekmek çöpe atılmaktadır. Ekmeğin enerjiyle ne ilişkisi var? Fırınlar enerjiyle çalışır; tarım alanlarını işleyip ürün yetiştirme ve hasatında ve peşinden de pazarlanmasında hep enerji tüketilir; hem de fosil enerji. İsraf edilen her şeyin bir enerji bedeli vardır…

İşin acınası yanıysa, çevreci ve milli duyarlık gereği tasarrufla yaşamayı göze alsak, sudan, güneşten, rüzgârdan ve gel-git dalgaları gibi diğer doğa olaylarından elde edilecek temiz enerji yatırımları için yeterli kaynak bile yaratabiliyoruz. Ancak insan nefsi nedense tasarruftan hoşlanmıyor. Bence, enerji tüketim bedellerine ‘temiz enerji yatırım payı’ adıyla yüzde 10 zam yapmadan yakın zamanda kirli enerjiden kurtulamayız. (Muharrem Soyek)

2 Ağustos 2018 Perşembe

Eko İnsan


Ben insanın doğa ile uyumlu çevreci bilinçle var olmasını sadece yeşil ve temiz bir çevrede yaşama arzumdan dolayı değil; ayrıca, dünyanın yokluğunda bile insan uygarlığının sürdürülebilir yapılmasına yeterli zaman kalması için önemsiyorum. Şöyle ki, her şeyin zaten bir sonu var; ölümün bile… Yani, biz zaten dünyanın kendini yenileyici devinim sistemini sonsuza kadar koruyamayız. Bence böyle bir sonsuzluk, doğanın evrimsel gerçekliğine de aykırı olurdu. Ne var ki, ‘dünya doğasının nasılsa sonu gelecek’ boş vermişliğine kaptırıp doğal varoluş dengesine salacağımız uygarlık kirleri, zorlamalı bir erken bozulma nedeni olabilir. Henüz uzaysal yaşam uygarlığına geçmediğimizden dolayı bu bozulma bizim sonumuzu bile getirebilir. Daha Dünya’nın sonu gelmeden biz kendi sonumuzu getirmiş oluruz. İnsanlığı Dünya yok oluncaya kadar sürdürmek, ancak doğanın varoluş devinimini kollamayı kendine görev sayan küresel insan uygarlığıyla olasıdır. Varlığımızı sürdürsek bile pek mutlu olamayız… Eko-insan bu uygarlığı hem talep eden hem de yaşantısını doğanın varoluş devinimini bozmayacak biçimde düzenlemeye uğraşan insandır.

 Dünya doğasının kendi varoluş evrimi içinde doğal yok oluşundan önce, umarım insan uygarlığı evrende bir yerde var olabilmek için yapay yaşam doğasını üretmeyi başarmış olur. Bir gün gelecek dünyayı terk etmek zorunda kalacağız; işte o gün geldiğinde insan başka dünyalarda, hatta uzay gemilerinde yaşamını sürdürmeye yeterli ortamı yaratabilecek bilgi ve beceriye sahip olarak dünyayı terk edebilmelidir. Eh, bu bilgi ve beceriyi de ister istemez dünya üzerindeki doğadan öğrenerek edinmek zorundayız. Bilgisine ve nimetlerine henüz bağımlı olduğumuz doğayı kendi elimizle yok etmek tam bir budalalık olur. Ancak, sadece ulusal çapta somutlaşan çevre politikaları ulusal çevreyi bile kurtarmaya yetmez. Çünkü dünya doğası bir bütündür ve hiçbir ulusal sınırla parçalanamaz.

 Dünya’nın canlılık doğasını hepten yok edecek kadar doğal varoluşu bozabiliriz de! İnsan neslini umursamadan doğayı sömürüp kirletmeye devam edebiliriz… Seçim bizimdir! Böyle bir olasılıkta hayat bizi umursamadan zamanın sabrına sarılıp farklı doğal ortamlar oluşturmaya devam edecektir. Can çivileyici soru, “Hayatın yeni doğasında insana da bir yer olacak mı?” merakımdan geldi... İnsanı hayatın bir mucizesi sayan aklım, aynı mucizenin ikinci kez oluşacağına inanmadı. Zaten tekrarı olası olan hangi şey mucizeden sayılır ki? Endişem bu yüzden sıkıntı basar geleceğin hayaline. Bu nedenle insan uygarlığı, aklın bilimini kendine yol yapıp da varlık nedeni olan dünya doğasını korumayı, uzak geleceğinin sigortası saymalıdır. “Eko-insan” davranışı bu bilinçle anlam kazanır.

 Yaşadığımız dünya bizim değerlerimizden başka bir şey değildir. İlk yapmamız gereken şey değerlerimizi gözden geçirmek olmalıdır. En büyük ve pahalıyı, en lüks olanı satın alabildiği için insanın özlük değerinde bir artış olmadığını bilincimize dank ettirmeliyiz…

 Deniz Kızılçeç çevirisi; “Marx’ın Ekolojik-İktisat ve Doğa Üzerine Düşünceler” adlı kitabın tanıtım sözcesinden bir alıntı: “Marx’a göre insan, doğadaki güzelliğin yasaları doğrultusunda üretmeyi ve tüketmeyi hedeflemelidir.” Bence, insan uygarlığının onuru olabilmenin en bağlayıcı ipucu budur. Çünkü insanın en yüksek uygarlık ülküsü ancak böyle gerçek olabilir. Çevre koruma ve kollama kavramı insandan bağımsız bir anlam yapmaz. İnsanın her tür varoluş eylemi, doğal çevreyi ya bozucu ya koruyup kollayıcı ya da iyileştirici bir etken oluşturur…

Muharrem Soyek

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Ruhun işletim sistemi


Hepimiz aynı otobüsteyiz…

“Sabah belediye otobüsündeyim; işe gidiş saati tıklım tıklım dolu otobüs ve benden sonra binen yolcunun kartı yok. Şoföre soruyor:
- Para geçiyor mu?
-Geçmez; sadece akbil.

Adam tam inecekti ki…
“ Durun benim karttan okutalım” diyorum ve bir bilet daha basıyorum. Adamın bir basımlık akbil ödeyecek bozuk parası yoktu. “önemli değil, geç amca” dedim. Bir teşekkür etmeden, bir mimikle bile cevap vermeden, kalabalığı ite yara arkalara geçip kayboldu.

  21. yüzyıl Dünya’mızda küresel ısınmanın önlenemeyişi ve doğal hayat canlılarının insan medeniyeti eliyle birer birer yok edilmesi küresel yaşam için en büyük tehditlerden. Ancak, insan uygarlığının en yok edici kültürel tehdidi, otobüste kendisi için akbil basan adama teşekkür etmeden herkesi ite kaka arkalara geçen “ruhun işletim sistemi” olmuştur.

(Düş Hekimi Yalçın Ergir’den alıntı bir anlatıdan düzenlemedir)  http://www.ergir.com
***

Belki de Yerküre bu türden ruhların varoluş sistemlerini sevgi ve saygı nezaketiyle şifreleyinceye kadar insanın sözde uygarlığını başından atma gayretiyle için için yanmakta yüzün yüzün ısınmaktadır… Kim bilir? Bilse bilse insan olan bilir…

Gene de, bir başka pencereden bakınca, bozuk parası olmadığı hâlde kartını okutup adamı otobüse alan da sorumludur şikâyet ettiği durumdan. Çünkü adamın öylece kabul gördüğü sanısı aynı kabalığını sürdürme özgürlüğünün hakkı olacaktır. Adam kötü niyetli değilse büyük olasılıkla davranışındaki kabalığı hissetmeyecektir.

Kartını okutmadan önce, “paran bozuk mu amca?” dedikten sonra, Bozdur da gel” deseydi eğer, adam bir daha otobüse ya kartsız ya da bozuk parasız binmezdi. Hadi öyle olmadı, hiç olmazsa sade bir “önemli değil” yerine, “önemli değil, bir teşekkürün yeter bana” denmeliydi. Olayın burası o kadar da önemli değil aslında; bireysel bir etkileşim sonuçta; ayrıca bedava iyilik de sevaptan sayılır. Zaten ben burada düşüne düşüne yazıyorum; hangimiz öyle bir durumda “ruhun işletim sistemini” düzeltici böyle erdemli sözleri nezaket ve saygıyla dillendirebilecek kadar insanız ki? Hele de insan uygarlığının gözdesi büyük şehir çarklarına sıkışmış ruhumuzdan bunu beklemek pek de insaflı olmaz.

Ancak ikinci hareket olan “ite kaka” arkaya ilerlemesine nazikçe tepki vermeyenlerin sorumluluğu daha büyüktür, çünkü toplumsaldır. Adam birkaç kişi tarafından nazikçe uyarılmış olsaydı aynı kabalığını bir başka otobüste sürdürmekten kendini men edebilirdi. “Acele etme amca yer açmaya çalışıyorum” diyerek veya “inecek misin amca?” diye sorarak “ruhun işletim sistemini” insanlaştıran bir uyarı sinyali gönderilebilirdi. Bu sırada çoğumuzun yaptığı gibi sinirli bir “yavaş ol amca, kör müsün!” demek veya “ohaa!” gibi aşağılayıcı bir imayla ünlemek “ruhun işletim sistemini” daha da hayvanileştirir.

Şu bir gerçektir ki hepimiz birer hayvan olarak doğarız.  İnsanın nazik ruh etkileşimi insan hayvanlığını sevgi ve saygıya bağlı evrime iteleyen en etkili yoldur. Her şeye rağmen Sayın Düş Hekimi’nin özdeki şu tespiti sağlamdır: “Şimdi ve önümüzdeki zamanlarda insan uygarlığına en büyük tehdit otobüste herkesi ite kaka arkalara geçen ruhun işletim sistemindeki arızadan çıkacaktır.”

Nedense insanların değişmesini isteriz de kendimizi değiştirmek için çok da uğraşmayız. Bir insan dünyayı değiştiremez; fakat dünya insan olmayı hak ettiren bir sevgi ve saygı terbiyesiyle kendini değiştirmeyi iş edinmiş insanların gücüyle değişir. Tehdit kadar çare olacak da insanın kendisidir…

(Muharrem Soyek)