30 Temmuz 2021 Cuma

Her Toplum Lâyık Olduğunca Yönetilir

 


“Her toplum lâyık olduğunca yönetilir.” (Büyük olasılıkla Joseph de Maistre’nin ‘toute nation a le gouvernement qu’elle mérite.’ vecizesidir. J. Maistre koyu bir monarşizm yanlısı olarak benim yorumumla aynı kanıda olmayabilir…)

Bu söz, daha çok çektiklerinden toplumu sorumlu tutmaya söylenmiş olsa da demokrasilerde yönetenlerin vicdanını rahatlatmak için değildir.  Aslında seçen de seçilen de aynı toplumsal gerçeklikte var olmalarının gereği, toplumu en iyisine lâyık etmekten sorumludur. Bilmeliyiz ki yöneten de yönetilen de toplumun kendisindendir. Toplum önce kendi içinden en iyileri yönetici olarak seçmeye gayret edecek, sonra da seçim sonucunda oluşturulacak hükümetin toplumsal uygarlaşmayı geriletici veya ilerletici işlevlerini sorgulayacaktır. Seçilmiş yöneticiler de toplumsal sorguya kulak verip toplumun neye lâyık olmayı arzu ettiğini duymalıdır. Bu sorgulamayı yapsa da sorgusuna bilimsel olurluk yanıtı almayı önemsemeyen toplumlara gene de “Her toplum lâyık olduğunca yönetilir” iğnelemesi yapmak farzdır.

Sözün özü, bir şeyin kendi değerine lâyık olabilmesidir. Bu bağlamda ben bu sözü diyalektik bir gerçekliğin ifadesi görmekteyim. Toplumsal uygarlık düzeyi, toplumun kendisine lâyık gördüğü ileri gelecek değerleriyle gerici değerlerinin kapışmasından çıkan sonuç değeri kadar oluşur…

Uygarlık düzeyini yükseltmek isteyen toplumsal yönetimin amacı toplumu lâyık olduğu yerde tutmak değil lâyık olacağı en ileri hayale ilerletmektir. “Millet, geleceğe ilerleyen hayallerine doğru ille de demokrasi yolunda yürürse anca lâyık olduğu uygarlığa varır.” diyorum. Çağdaşlaşmanın üst düzeyine çıkma hayali olmayan insanlar bu özdeyişin öznesi değillerdir; çünkü onlar sadece kendilerini yönetenlerin hayallerine kul olmayı seçmişlerdir. Onların neye lâyık olduklarına ilişkin bir hayalleri bile yoktur. İnsanlık tıynetine uyarlı biçimde neye lâyık olduğunu belirlemiş olmayan insanların seçtiği yöneticiler de bu yüzden toplumun neye lâyık olduğunu yönetim amacı yapmazlar. Onlar kendilerinin neye lâyık olduğunu yönetim amacı yaparlar...

* Muharrem Soyek

Güç ve Adalet

 

Güç ve Adalet: “Adil olanın peşinden gidilmesi (adalete boyun eğilmesi) doğrudur; en güçlünün peşinden gidilmesi (güce boyun eğmek) ise kaçınılmaz biçimde zorunludur. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalimliktir. Gücü olmayan adaleti umursamayıp çiğneyen mutlaka olur; çünkü suçtan üremlenen (nemalanan) insan her zaman olacaktır. Adaleti olmayan güç ise zalimlik töhmeti altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunun olabilmesi için de adil olanı güçlü, güçlü olanı ise adil yapmak gerekir. Adalet göreceli öznelliğiyle tartışmaya açıktır. Güç ise tartışılmaz nesnelliğiyle egemenlik dayatır. Bu yüzden gücü adalete veremiyoruz; çünkü tartışmasız boyun eğdiren güç, adalete diklenip adil olanın kendisi olduğunu söyler. Ve biz adil olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık… Blaise Pascal; çeviri M. Soyek

*

Hepsi güzel de en güçlüye boyun eğip peşinden gitmenin kaçınılmaz olmasını anlayamadım. Zaten en başta bu tespit doğru sayıldığında, yapılması gerekenler de zora düşüyor. “Kaçınılmaz bir zorunluluk” gereğince güce boyun eğmek elbette en güçlüyü adaletin zorbası yapar. Bu durumda “şöyle olmalı, böyle olmalıydı…” demenin de bir anlamı kalmıyor.

Aslında insanın hakka imanlı vicdanından daha güçlü ne olabilir ki? Hakka imanı zayıf olan vicdanlar kaçınılmaz olarak adil olanı bırakıp en güçlünün peşinden giderler. Hem de yargı dışındaki bir güce sözde kaçınılmaz zorunluluk gereği boyun eğerek giderler… Hakka iman, yaşam ahlâkının onurudur; insanın canı pahasına tutunması gereken en yüce vicdan duyumudur. Hakka imanı tıynet yapmış bir vicdan, güce değil adalete boyun eğer. Çok şükür, adalete imanla vicdanına tutunup gücün yetki ve sorumluluğundaki yaptırımların adil olup olmadığını sorgulayabilen cesur insanlar da vardır. Güçler ayrılığı ilkesiyle kendini denetleyen kurumsal demokrasilerde bunun en somut bireysel ve toplumsal örneklerinin oluştuğu gözlemlenebilir. Yargı bağımsızlığı yönetim erkini adalet yolunda tutan en güçlü dizgindir.

 Adil olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık” diyor ya Blaise Pascal; bu gerçekçi ve güncel bir saptama sayılabilir. Ancak, hep böyle kalmak zorunda olduğumuz kanısında değilim. Artık, güçsüzün hakkını güçlüye yedirmeyecek kadar, adaleti bağımsız ve güçlü yargıya bırakacak toplumsal düzeneği tasarlayıp kurabilir ve işletebilir bilince ermedik mi? Muharrem Soyek


26 Temmuz 2021 Pazartesi

Gençlik Aynı Gençlik

Sümer tabletlerinde “Bu gençlik nereye gidiyor” yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum... Muazzez İlmiye ÇIĞ

*“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.” Aristo, MÖ 350

*“Günümüzün çocukları lüksü seviyor, kötü davranışları var, otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine laklak etmeyi seviyorlar. Çocuklar artık evlerinin hizmetçisi değil, tiranı... Anne babaları odaya girince ayağa kalkmıyorlar, onlara itiraz ediyorlar, destek olmak yerine laklak yapıyorlar, şapır şupur yiyorlar, bacak bacak üstüne atıyorlar, öğretmenlerine zulmediyorlar.” Sokrates (MÖ 399)

*“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” Hesiod MÖ.800

*Endişeye gerek yokmuş. Rahatladım valla! Gençlik aynı gençlikmiş. Gene de neden hâlâ aynı olduğunu merak ederim. Belki de gençler hep farklıydılar da yetişkinler henüz geleceğin farkında değillerdi. Belki de gençlerin farklı tavırlarından büyüklerin hoşnutsuzluğu aynı kalmıştır. Büyükler gençlerin sere serpe özgür tavırlarından haz etmiyorlar. Sözde insanlığın geleceği üzerine endişe etmektedirler. Oysa unutuyorlar, onların büyükleri de kendi gençliklerini beğenmemişlerdi. Yetişkin yaşamına aykırı duran ya da yetişkin beklentisine uymayan gençlerin özgür davranışlarını densizlikle yermek, bence yetişkin egosunun kibrindendir... Bence, gençliğin özgür ve özgün yaşantısı geleceğin onurudur; sorun çıkaransa, kocayınca gençlik deneyimlerinden pişman olan yetişkinlerdir… Muharrem Soyek)