27 Temmuz 2019 Cumartesi

Ölüm Hayatın Ruhudur

Çok düşününce ve yeteri kadar da yaşlanınca insan ölüm korkusunu yenebilir belki; gene de kimse ölümün soğuk ellerinden öpmeye can atmaz. Öldükten sonra dirileceğine ya da cennette dünya nefsiyle yaşamaya devam edeceğine tam imanla inanmışların dışında herkes ölümün soğuk nefesinden irkilir.Sadece ölümden sonra daha mutlu yaşayacağına inanmış metafizik kaçkını insanlar ölümü arzuyla çağırırlar. Onlar ölümü bir başka hayata açılan perde sanırlar; oysa perdenin ardına geçmiş hiç kimse şimdiye kadar perdeyi aralayıp da bu tarafa bir el etmiş bile değildir…

Ben ölüm korkumu epeyce hırpaladım; birkaç işim kaldı onları da tamam edeyim ölüm ne zaman gelirse gelsin demelerdeyim. Var-oluş nedenim benden kaynaklı olmadığı için ölüm nedenime kahretmeyi adil bulmuyorum. Doğmak için emek harcamadım; ölmek içinse asla harcamam... Sadece kabullenirim.

Aslında bilirim; ölüm hayatın ruhudur. O olmazsa hiçbir can dirilemez. Yani, ben ölmezsem ölümlüler beni Tanrı yaparlar ki bu da başıma sarabileceğim en büyük beladır. Herkes ölmezse daha bile beteri olur. O kadar tanrının evreni yönetmeye kalktığını bir düşünsenize...

Muharrem Soyek
***

Gelincik Zamanlı

“Ne ah edin dostlar, ne ağlayın! Dünü bugüne, bugünü yarına bağlayın!” Nâzım Hikmet,

Şiirsel yapısındaki estetik biçimin görkemi kadar felsefi genişliği de var. Sadece insan dünü bugüne, bugünü de yarına bağlayarak yaşayabilir; yani, sadece insan yarınki yaşamını bugünden tasarlayabilir... Dünü yaşayıp bugüne gelmiştir; bugünse dünkü yaşamıyla birlikte yarının hayalini kurarak yaşıyordur. Gene de insan ömrü gelincik zamanlıdır; yarına kalamayıp tüm görkemiyle dökülebilir de. Bu yüzden her zaman en saygın ve değerli var-oluş zamanı dünün elinden öpen ve geleceğin özlemini çeken bugündür.

Gelincik
Dünden vardı
Kırmızıdan harlı
Bugün gelindir al duvaklı
Yarının renginden kınalı...

Her şeye rağmen yarının belirsizliği, dünün bilgisiyle bugünü yarına bağlayarak yaşamaya engel oluşturmaz. İnsan için ‘yarın’ sadece bir gün değildir; yarından sonraki bütün günlerdir. O yüzden bugünü yarına bağlayarak yaşamak insanın önemsemesi gereken bir hayat özlüğü olmuştur. Ancak, çoğu insan uygulamada bugünü hiçleyen bir hata yapar: İnsan, dünü özlemeye ve yarının olası kaygılarına kendini öyle kaptırır ki, bugünü yaşamayı ya unutur ya da erteler. Böyle süregiden insan yaşamı gün gelir bugünü bile hatırlamadan hep yarının hayaliyle sona erer. İnsanın gelinciği hatırlaması bu yüzden çok önemlidir; insan, gelincik gibi tüm görkemiyle döktüre döktüre yaşayabilir de...

Her akşam dünün anısal bilgisiyle bugünü yaşamış olmanın da keyfiyle yarının rüyasına yatan insan, gelincik tohumu yutmuştur. Sadece tam zamanlı yaşayanlar gelincik zamanlı ölürler... Tam zamanlı yaşamak, dünü bugüne, bugünü yarına ulayarak bugünde yaşamaktır…

Günleri bağlayarak yaşamanın yolu bence, zamanı bölmeden sonsuza yürüyen bir bütün olarak yaşamakta. Yani, “hepsi bugün” diyerek amma dünün elinden öperek yarını da güzel hatırlayarak bugünde yaşamak...

Muharrem Soyek
***


9 Temmuz 2019 Salı

SENİ SEVİYORUM!


* Seni seviyorum!’ demenin cılız felsefesi: 
Âşık olunan kişiye, “Seni seviyorum!” demek duyguyu tam ifade etmez. Çünkü sevmek insan için zaten olması gereken sıradan bir duygudur. Sıradan olmayansa sevmenin karşıtı olan nefrettir. Gene de “Seni seviyorum!” demek, bir kişiye ve hatta bir şeye duyulan sevginin sözlü ifadesi sayılır. Elbette sevgili olma arzusunun ifadesi de olabilir. Sevginin aşk şiddetinde olması içinse kişinin ‘seni seviyorum’ dediği kişiden başka hiç kimseyi daha çok sevemez olması gerekir. Ancak, hiç kimse de aşkının hatırına sadece âşık olduğu kişiyi sevmekle yetinemez; insan, her şeyi sevebilir. Sevgi çokludur; oysa aşk öyle mi? Sadece bir kişiye duyumlu değilse, aşk yalan olur…

Âşık olduğum kişiye, “Ben sana âşığım!” dersem anca duygumu doğru ve tam ifade etmiş olurum. Çünkü aşk, bir başkasına tekil ve çokça mahrem özellikte tutkulu bir sevgiyle bağlanmaktır. Oysa sadece sevmekteyse kişiye özel mahrem tutkuyla bağlılık yoktur; eğer varsa, aşk düzeyine yükselmiş bir sevgiden söz edilmesi gerekir. Bence, önce sevgili sonra âşık olunur amma bizdeki bu ilişki nedense tersinden işletilip önce âşık sonra sevgili olunuyor… Sevgililer Günü, âşıkların birbirlerine sevgi belirteci hediyeler almaları bana bu yüzden tuhaf gelir. Aşk özeldir; bu nedenle birbirini sevenlere ayrılmış Sevgililer Günü âşıklara yetersiz kalır. Âşıklar, kişisel mahremiyetle sevişecek kadar sevgili ötesi olmayı başarıyla tamamlamış olanlardır…

Moda beyinleri avlayan Sevgililer Gününde tüketim kapanı kavramla bağlanan âşığın bilinci, farkında bile olmadan sevgili olma evresine dönerek geçici de olsa aşkı inkâr etmektedir. Âşıklar bence artık sevgili değillerdir; onlar sevgili iki candan öte geçip, mahrem birer can bağıyla gönüllerini bir ederek aşk düzeyine yükselmişlerdir… Kutlama günleri yoktur, çünkü en fazla hangi gün aşktan mest olduklarını hatırlamayacak kadar zamansız severler; aşk zaten sürekli sevgililiktir, bir anımsatma günü yoktur… Âşık canlar, canları çekende meşk ederler… M. Soyek
***