26 Aralık 2021 Pazar

Yeni Yıl

 

HER YENİ YIL YENİ UMUTLARLA KARŞILANIR; UMUTLARIN ELLERİNDEN TUTUN Kİ, GERÇEK OLABİLSİN UMUDUNUZ...

Zamanı anlamlandıran insandır. Eskitebileceğimiz yeni bir yıl yok aslında; fakat bir yeni başlangıç anı hep vardır. Geçmişini bugünün bilgisine danışman yap; onu saygıyla hatırla; ancak geçmişinle ilintili kinleri, hayal düşüklerini ve gönül acılarını gittikçe çürüyen bir ruh gibi geleceğine taşımaktan da vazgeç.

Bu yıl kendine bir iyilik yap, ve daha çok gülümse; daha çok affet; zorlansan bile daha hoşgörülü olmaya çalış. daha güzel yemek, hoş sohbet, daha çok şarkı, daha çok dans iste; bir ağustos gecesi bülbülleri dinleyerek ay ışığında gezinmek için bir bahane iste...

Dünyaya bir kez doğabileceğini ve evrenin sonsuz büyüklüğünü düşünürsen, hayatın sonu gelmişçesine tasalandığın ve kırıldığın şeylerin ne kadar küçüldüğünü görebilirsin. Bir ışık yak bu yılın ateşinden ve yeni bir yol aç kendine. Hayatın aşk yollarında ruhunun fenerini hiç söndürme bu yıl. Hadi kıpırda biraz, kendin için bir ateş yak...

YENİ YIL ATEŞİ

Ölü yapraklar düşmekte

“Değişen dönektir” diyen üstüne

Bense değişirim döne düşüne

Eski yıldan alaz yeni yıl ateşimle.

 *

Anlam topal kalır sade bilimden

Bir mana daha çekmeli gönülden

Tutuşmalı insan yürek içinden

Umut ışıtan yeni yıl ateşinden.

Gelmişim geçmişin dibinden

Giderim gelecek peşinden

Evrim evrim zaman elinden

Yana yakıla değişirim ben

Her yeni yıl ateşinden.

Döner devran

Evrilir irfan

Akıl gelir başa

Putlar döner taşa

Ben gene yanarım ezelimden

Yılları yakan gelecek özümden…



 * (08 Ocak 2011)*

Yeni bir yıl yoktur kapıdan içeri girecek, tıpkı eskiyen bir yıl olmadığı gibi çöpe atılacak. Sadece yeni hayaller ve eski özlemler vardır toplanacak.
*
"Mayalar, Yahudiler, Araplar, Çinliler ve bu dünyanın diğer birçok sakini için bugün yılın ilk günü değil. Bugünün tarihini Vatikan tarafından kutsanan emperyal Roma belirlemiştir. Yılların bu sınır geçişini bütün insanlığın kutladığını söylemek abartılı bir ifade sayılabilir. Gene de şunu kabul etmek gerekiyor: Zaman herkese, yani gelip geçici yolcularına karşı yeterince sevecendir; yılbaşının güzel günlerin ilki olabileceğine inanmamıza ve onun sonsuz bir düğün neşesiyle karşılanmasına izin veriyor.” Eduardo Galeano, "Ve Günler Yürümeye Başladı"

Noel bayramının kökeni Türkler olamaz mı?

Yüzyıllardır Hıristiyanlarca İsa’nın doğumu olarak kutlanan Noel Bayramı biçimsel özellikleri bakımından eski Türklerin yeniden doğuş bayramı olan Nardugan'a çok benzemektedir. 

Konuyu irdelerken, Türk Devletleri'nden başka yerlerde aynı konuyu bilen var mı diye sorgulamaya başlamıştım. İran’ın Azeri bölgesinden, İsmail Bey’den yanıt geldi; verdiği yanıt birebir aynı olmasa da elimdeki bilgilere çok uyduğunu gördüm. 

Anlatılan şöyle: 

Türklerin, tek tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunur. Bunun tepesi gökyüzünde oturan Tanrı Ulgen’in sarayına kadar uzanır; buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz. İnsanların koruyucusu Tanrı Ulgen, sakallı ve kaftan giymiş olarak ağacın tepesindeki sarayında oturur; geceyi, gündüzü ve güneşi yönetmek onun marifetidir. 

Türkler için güneşin hareketi çok önemli bir olaydır. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 21-22 Aralık’ta gece gündüzle savaşır. İşte bu gecenin sonunda, uzun bir savaştan sonra güneş geceyi yenmiş ve gün içinde daha uzun süre seyretmeyi hak etmiş olarak doğacaktır. Zafer gününe çıkan önemli bir gecedir. Güneşin yeniden doğuşu olarak algılanan bu özel gün, eski Türk geleneklerinde yaygın biçimde Nardugan Bayramı (beyremi) olarak kutlanırdı: 

nar=güneş, tugan, dugan=doğan. nardugan = Doğan güneş. 

Hâlâ daha bu gelenek Tatarlar, Başkirler, Çuvaşlar ve Karaçay-Malkarlar tarafından etkin biçimde yaşatılır. Türkler, gecelerin kısalmaya, günlerin uzamaya başladığı günü "Nardugan Beyremi" olarak büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşi geri verdiği için Tanrı Ulgen’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlardı. İnanca göre bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Bu gece için yaş ve kuru meyvelerin yanına özel yemek ve şekerleme yapıyorlardı. İnanca göre bu bayram aile ve dostlar bir araya toplanarak kutlanırsa, ömürler çoğalır, uğurlar gelirmiş. Tıpkı Hıristiyanların Noel yemeği gibi... 

İsa'nın memleketi Filistin’de akçam ağacını bilmezlermiş zaten. O yüzden bu geleneğin, Hunların Avrupa’yı talan edişleri sırasında Türkler'den Hıristiyanlar'a geçtiği söylenir. Meydan Larousse’da, Hz. İsa evrenin nuru olarak ifade edilir, ve Noel kutlaması geleneğinin pagan halklardan alınıp Hz. İsa’ya yakıştırıldığı yazılıdır. İmparator Konstantin (324-337) zamanında İznik’te toplanan konsülde, 22 Aralık’ta güneşin doğumu için yapılan bu "pagan bayramı" Hz. İsa’nın doğum günü varsayılarak 24 Aralık’a alınıyor ve adına da Noel Bayramı deniliyor. Batı kilisesi ise, yani Katolikler 25 Aralık’ta kutluyorlar. Çam süsleme geleneğiyse eldeki kayıtlara göre ilk olarak 1605’te Almanya’da görülüyor; oradan Fransa’ya geçiyor. 

Özet derleme kaynağı: Muazzez İlmiye Çığ 18.12.2007 - Vatan Gazetesi /30.12.2007

(Yorum notum: Burada sözü edilen "hayat ağacı" birçok efsane ve tarihi gelenekte görülebilir; ancak gene de, Hıristiyan âlemi en büyük bayramını göçebe ve ilkel olarak tanımladığı Türkler'den alıp kendine uyarlamıştır desem başım ağrımaz. Noel'in İsa’nın doğumu ile ilgili tarihi veya dinsel bir kültürel köken bağı zaten bulunmuş değil. Noel aslında gündüzün geceyi alt edişidir. Güneşin başını kaldırıp yeniden dirildiği zamandır. Türkler'den, ya da başka bir kavim veya kültürden alınmış olmasının bence bir önemi yoktur. Hıristiyanlıktan önce de kutlanagelen bir geleneğin Hz. İsa'nın doğum kutlamalarına uyarlanmasıdır, asıl önemsenmesi gereken bilgi. Noel başkaydı amma Christmas (Hz. İsa'nın kutlu doğumu) ile bir edildi.

*Katoliklerin Babbo Natale dedikleri “Doğum Baba” yı Fransızlar dillerine Noel diye çevirmişlerdir. Fransızca Noel sözcüğü doğum anlamına gelir. Biz de aslında "Yeni Doğum" ve "Doğum Baba" diyeceğimize, Fransızca’dan Noel ve Noel Baba olarak aktarmışız. Hıristiyanlık'tan önceki pagan dinleri döneminde yaşayan Kelt kavimleri, Aralık ayı sonlarına doğru bir günde doğanın bahara gebe kalışını kutlarlarmış; bu güne de “Doğum Baba Bayramı” derlermiş. 

Hıristiyanlığın Roma topraklarına yerleşmesinden sonra, halk arasında yaşatılmakta olan "Doğum Baba Bayramı" Hıristiyan bir kimliğe büründürülüp, aynı isimle yaşatılmış; Doğum Baba imajı da kutlama geleneklerine yerleşmiş. Ama o zamanki Doğum Baba Bayramı’nda şimdiki gibi kırmızı elbiseli, ren geyiklerinin çektiği kızağıyla dolaşan, göbekli bir Doğum Baba (Noel Baba) yokmuş. 

Katolik olmayan Hıristiyan ülkelerde Santa Claus veya Christmas olarak bilinir. Katolikler yılın her gününü bir azize atfettiklerinden bu günü de aziz San Claudio adıyla anarlar. Tabi bir de Antalyalı Aziz Nikola vardır. Hikâye, Antalya Kale doğumlu tarihsel bir figür olan piskopos Nikola'nın fakirlere hediye dağıtmasına dayanır. Bilinen en meşhur hikayesi de, üç kızı olan bir babayla arasında geçenlerdir. Bu olayın 320'li yıllarda gerçekleştiğine inanılır. Fakir babanın kızlarına çeyiz parası karşılayacak durumu yoktur, bu yüzden hiçbir erkek onlarla evlenmek istemez. Böyle bir durumda da kızlar kötü yola düşmek zorunda kalabilirlerdi. Oldukça zengin olan Nikola üç kız için üç külçe altını geceleyin gizlice fakir adamın penceresinden içeri atar. Ancak fakir baba kendisini görmüş ve ertesi gün dualarla teşekkür etmeye gelmiştir. Bir rahip olan Nikola, "Bana değil, Tanrı'ya şükret." der. Bu olayın ortaya çıkmasından sonra, o yörede birçok gizlice yapılan yardımların aslında Nikola tarafından yapıldığı anlaşılır. Nikola'nın ölümünden sonra da yöre halkı birbirlerine gizlice hediye vermeye devam eder ve bir gelenek oluşur. 

Benzeri bir gelenek İskandinav ülkelerinde varmış; hatta bugün de bu gelenek yer yer sürdürülmektedir. Ancak bunun adı Kış Baba'dır. Geleneğe uygun olarak kırmızının hâkim olduğu rengarenk giysiler içinde bir adam, ren geyiklerinin çektiği bir kızakla evleri ziyaret edip çocuklara hediyeler verir, böylece çocukları sevindirmekle uzun ve karanlık kış günlerinin çocuklar üzerindeki depresyon etkisi hafifletilmek istenirmiş. Ancak bu geleneğin dinsel bir yönü yoktur. 

1863 yılında New York’un üst düzeydeki bir din yetkilisi, Noel arifesi New York Times gazetesinde yayınlanan “Noel Makalesi”nde şöyle yazmış: “Doğum Baba deyince aklıma güler yüzlü, tombul, saçları ve sakalları bembeyaz, çocukların sevgilisi biri geliyor” 

Bu tanımı değerlendiren İskandinav asıllı bir sanatçı, Thomas Nast, ABD'de yayınlanan Harper's Weekly dergisine kapak resmi olarak bugün bildiğimiz Noel Baba'yı çizmiş; ren geyiklerinin çektiği kızak, kırmızı çizmeli, kırmızı elbiseli, kırmızı şapkalı, ak sakallı, göbekli ve şirin bir Noel Baba... bir de süslü püslü bir çam ağacı çizmiş. Bu çizimleri çok beğenen Coca Cola Şirketi, Doğum Baba’nın telif hakkını sanatçıdan satın almış. 1865 Noel’inde Coca Cola şirketi Amerika’nın bir çok kentinde, kent meydanına süslü çam ağaçları dikmiş; bu ağaçların dibinde Noel Baba giyimli insanlar çocuklara hediyeler vererek Coca Cola reklamı yapmaya başlamışlar. 

Olay Amerika’da bomba gibi patlamış; o güne kadar soyut bir kavram olmaktan öteye gitmemiş olan Doğum Baba, ete kemiğe bürünmüş somut bir şekilde Noel Baba olarak önlerinde durmaktadır. Ertesi yıl karşı konulmaz bir patlamayla Noel Baba bütün Hıristiyan dünyasına yayılır. Hıristiyan dünyası büyük bir eksikliğini gidermiştir. Bir sanatçı ve Coca Cola'nın ticari reklam dehası sayesinde anlamsız ve renksiz bir Noel (Doğum Baba) Bayramı, İskandinav kökenli Kış Baba ile birleşince, süslü çam ağaçlarıyla, ren geyikleriyle, kırmızı elbiseli, ak sakallı tombul dedeyle cümbüşlenip herkesin, özellikle de çocukların sevinç kaynağı olmuştur. 

Coca Cola şirketi bu gelişmeye hiçbir hukuki itirazda bulunmamış, aksine Hıristiyan dünyasına Noel Baba’yı hediye etmekten memnunluk duyduğunu belirtirmiştir. 

*Her ne kadar geleneksel kökeni Hıristiyanlığa dayanmasa da, Noel, artık bir “Doğum Baba" bayramı olmaktan çıkmıştır. Katoliklerin ve Protestanların 24/25 Aralık akşamı, Ortodoksların da 7 Ocak’ta kutladıkları Noel, artık Hz. İsa’nın doğum kutlaması "Christmas" olmuştur. (Fransızca'da "noel" sözcüğün "eril" halidir; dişil olanı "noelle" şeklinde yazılır. Christmas = Noel, çünkü Hz. İsa erkektir) 

Noel’de kiliselerde, sokaklarda, meydanlarda, ve hatta evlerin bir köşesinde Hz. İsa’nın Beytüllahim’deki (Bethlehem) doğumunu canlandıran bir maket oluşturulur: Bir ahır, yerlerde samanlar, birkaç koyunla birlikte Meryem ve kucağında bebeği... Bugünkü Beytüllahim İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria’da bir Filistin şehridir. Acıların anası hâlâ bu şehirde oturur. İsrail’in etrafına duvar örerek dev bir tutukevine çevirdiği bu şehre Hz. İsa bile gökten inmeye cesaret edemedi.... Oysa en görkemli Noel kutlamaları Beytüllahim'de yapılmalıydı... Hıristiyan âleminin bunu neden umursamadığını hiç anlayabilmiş değilim.
*
Gelelim Yeni Yıl kutlamalarına: Bu kutlamaları Noel ile karıştıran birçok Müslüman, Türkiye'deki yeni yıl kutlamaları öncesi ortaya çıkan Noel Baba'yla, çam süslemelerini ve yılbaşı gecesi tüketilen alkolü bahane ederek, yeni yıl kutlamalarından hiç haz duymazlar; bilakis bu kutlamaları imandan çıkma nedeni sayarlar. Çünkü onlar Hıristiyanların Christmas kutlamalarını, yani Noel Bayramı'nı, yılbaşı kutlaması sanırlar. Oysa Hıristiyanlar da Christmas'ın hemen peşinden, 31 Aralık gecesi yeni yılın başlangıcını kutlarlar. Aslında günümüzdeki Noel Baba da bu yeni yıl gecesinin küresel simgesi olmuştur. Bütün dünya kutlar; Hıristiyanlar, Müslümanlar, dinliler ve dinsizler, Bir Ocak gününü yeni yılın ilk günü belleyen herkes, 31 Aralık gecesi yeni yılın gelişini kutlar. Dünyada yeni yıl kadar yaygın olan bir kutlama daha yoktur. Üstelik herkes bu takvim değişimini gönlüne göre kutlama özgürlüğüne sahiptir. Bizim yılbaşı kutlamalarımız geçmişimizden gelen bir "Nardugan Bayramı" geleneğidir. Biz Hz. İsa'nın değil, yeni yılın doğumunu kutlarız.. Kaldı ki, Hz. İsa'nın doğum gününü Müslümanlar kutlayamaz diye bir yasak Kuran bilgisiyle anlamsız kılınabilir; çünkü Hz. İsa Kuran sözüyle Hak katında saygın bir peygamber kutsiyetinde anılır. Gene de yeni yılı karşılama kutlamasında biz dini özelliğinden bağımsız kültürel biçimini esas almalıyız. Bizim için esas olan kutlamanın küresel kültür etkinliğine dönüşmüş olmasıdır.

Bence Müslümanların Noel kutlaması yapması yasaklanamaz elbette; fakat gereksiz ve dini kimliğiyle de ilgisiz bir şey olacaktır. Bizim derdimiz yılbaşı kutlamasını Noel kutlaması sanmamızdan kaynaklanıyor. Yılbaşını Noel Baba simgesiyle karşılamayı Hz. İsa'nın doğumunu kutlama sanırız ve gene aynı cahillikle de öyle sandırmaya devam ederiz. Öyle ya da böyle şu da bir gerçektir ki, Noel ve Christmas Hıristiyan dünyasında artık eşanlamlı olmuşlardır. Gene de yeni yıl kutlamasının dinsel bir olgu olmadığını adım gibi söyleyebilirim. Öyle olaydı dinli dinsiz tüm dünyada kutlanır olmazdı zaten.

Miladi takvime göre başlayacak olan yeni yıl kutlamasında din olgusu yoktur. Tüm dünyada her dinden insan bu günü kutlamaktan hoşlanır. Yeni yıla güzel dua ve dileklerle girmek ister. Yeni yıl kutlaması küresel bir insanlık duasıdır aynı zamanda. Hıristiyanlar Noel (kutlu doğum) ile yeni yılı birlikte kutlarlar. 22-25 Aralık'ta başlarlar yeni yılın ilk gününe kadar giderler. Hıristiyan olmayan âlem de sadece yeni yılın gelişini kutlar.

Artık bilmeliyiz ki Hıristiyan âlemi “Christmas ve Noel” yani Hz. İsa'nın doğumuyla Noel Baba'lı yeni yıl kutlamasını peş peşe zaman aralıksız yapmaktadır. Aslında Hıristiyan âlemi dışında Hz. İsa’nın doğum günü kutlanmıyor. Sadece, yeni yılın gelişi Noel Baba süslemesiyle kutlanıyor. Müslüman toplumun yılbaşı kutlaması, hindi dolması ve çam ağacı hiçbir zaman Hz. İsa’nın kutsal doğumunu kutlamayı amaçlamadı. Bence bu hatalı algıyı değiştirmek için yeni yıl kutlamasına belki de Nasreddin Hoca'yı simge yapmalıydık. Çocuklara anca parası karşılığında düdük getiren bir Nasreddin Hoca, artık doğalgaz bacasına sığmayacak bir Noel Baba’dan daha gerçekçi olurdu. Zaten makbul olan herkesin kendiyle özdeşleştirdiği mana ve dileklerle doğum günlerini kutlamasıdır.

Aslında yılbaşı kutlaması Hz. İsa ile ilgisiz, Müslümanlık ile de ilgisiz; tüm dinlerden bağımsız küresel bir umut festivalidir.
*
Geçmişin bilgisi ve geleceğin hayaliyle birlikte "şimdi" var olmanın bilincidir zamanı güzel eden. Eski yıl işe yaramadıysa, buyurun size yeni bir yıl... Hepinizin yeni yılı kutlu ve mutlu olsun!

Bendeniz takvimci başınız yeni bir yılı hizmetinize sunmaktan onur duyarım. Yedeği olmadığı için lütfen garanti servisimizi meşgul etmeyin. Muharrem Soyek

Sadece kendi yılından sorumlu Genel Müdür Muharrem Soyek

3 Aralık 2021 Cuma

Neden Kitap Yazarım


 Ben kitap yazmaya özel bir nedenle karar vermedim. Bu yüzden bir öyküsü de oluşmadı. Ben ilkokuldan başlayarak yazmayı bir öğrenme ve hatırlama yöntemi olarak kullandım.

Ta evleninceye dek günlük tuttum. Okuduğum kitaplarda hayatı sorgulayan kısımlara rastladığımda onları not eder üstünde düşünür dururdum. Elbette kendi zihinsel algımı da alıntı altına not ederdim. Arada bir ruhsal coşkuya da tutuluyor insan; hem okuduklarımdan hem yaşadıklarımdan ve hem izlediklerimden yansılara kapılıp şiir taslakları da yazardım.

Emekli olana dek bir sürü yıpranmış not defteri ve tomar tomar yazılmış kâğıt birikmişti. Hepsini okumaya karar verdim. Çoğu özde iyi amma ifade dilinde kötüydü. Birkaçını yeniden yazmaya başladım; baktım daha bir güzel oluyorlar şevke geldim devam ettim. Şöyle yüz sayfayı geçince aklıma bir soru düştü: "Ben bunu ne için yapıyordum ki?" Kimseye faydası olmayacaksa ne diye kafa yoruyordum ki eski yazılarımın döküntüleri üstüne? Sonra Çetin Altan'ı duydum, "Ya yazılır ya yaşanır!" diyordu. Doğruydu ikisi bir olmuyordu. Yazdığımı bir biçimde yaşamsal erişime sunmazsam yazarken yaşamamış olacağım gibi boşuna da yazmış olacağımı kavradım. İşte o kavrayışla yazdıklarımdan kitap yapmaya karar verdim. Okuyup yazmak ve yaşamakla oluşturduğum bireysel bilincimden seçmelerimi insanlık bilincine bırakmayı bir varoluş görevi saydım. Olur ya birisi bilincimden bir ifadeyi okur da kendisine bir mana çıkartır ve ruhum şad olur...

Aslında herkes kendisini bir biçimde gelecek zamana armağan bırakabilir. Kimi yazarak, kimi yaparak... Yapmaksa elbette sanatsal bir yapıt üretmeye olduğu kadar öldükten sonra bile insanlara iyilik ve güzellik nedeni olacak eserler bırakmaktır. Okul, öğrenci bursu (dolayısıyla insan yetiştirmek); hayır kurumu, orman, meyve bahçesi gibi... Maddi ve zihinsel durumu elverişli olmayan bile gönül zenginliğinden sevgi ve şefkatle sürdüreceği yaşantısını geleceğe miras iyi bir örnek bırakabilir...

İlk kitabım, 2018 yılında çıktı. 'Denemeli Anılar' Papillon Yayınları'ndan. Orada tutunamadım. Cinius Yayınları'nın doğrudan yayıncılık yöntemini maddi açıdan kendime uygun buldum ve Denemeli Anılar dahil tüm kitaplarımı Cinius Yayınları'nda bastırmaya başladım. 7 kitap oldu. İnternet kitap sitelerinde arka kapak alıntılarıyla bulunabiliyor. Merak edenler tüm kitaplarıma, Cinius Yayınları / Cinius Shop adresinden ulaşabilirler. Arama kısmına Muharrem Soyek yazmak yeterlidir.

Kitap yazmak, bilincin özgürlük fidyesidir. Edepli ifadeye bindirilmiş gerçekler ve umutlar ne denli kutsanmamış eleştirel yaklaşımla düşündürür oluyorsa, kitap o denli değerli özgürlük fidyesi içerir.

Sevgiyle,

Muharrem Soyek