Yapay zekanın elli yıl içinde yaşamımıza egemen olacağı öngörüsü, çok kimsede hiç de küçümsenmeyecek korku ve tedirginlik yaratmaktadır. Her şeyden önce, yapay zekânın insan yaşamına egemen olması insanın kendi zekâsını kapatmasıyla ancak olasıdır ki bu da yetmez; aynı zamanda yapay zekânın insanları kendine kul/köle etme gereği duyan duygusal bilinç de edinmiş olması gerekir. İnsan Tanrı’ya bile hepten kul/köle olmamışken yapay zekânın bunu yapabileceği kanısı, bence insanın hayal gücünden ileri gerçeklik yapmaz.
Burada Tanrı’nın gücünü küçümsediğim sanısıyla, “Tanrı’yı karıştırma!” diyenleri duyar gibiyim. Allah aşkına, Cennet’te bile Tanrı yasağına uymayan insan iradesi değil miydi? Neden böyleydi? Çünkü, Tanrı insanı o denli özgür iradeyle var olacak nitelikte yaratmıştı. Şimdi insan kalkıp da kendi tasarımı bir yapay zekânın egemenliğinde yaşamaya razı olursa, Tanrı kahrolmaz mı? Sırf bu yüzden, adına şanına yakışır biçimde Tanrı da insanı kahretmez mi? Hem de bizim ürettiğimiz yapay zekâ ile kahreder…
* “Düşüncenin düşüncesi Tanrı’nın düşüncesidir.” Aristoteles) Yapay zekâ da gereğinden fazla düşüncenin düşüncesi olup tanrılaşırsa vay hâlimize! Tanrılaşıp da her işimize karışmaya başlayan yapay zekâ, insanın aklını ve emeğini kulu kölesi yaparken ezelden beri var saydığımız hiçbir tanrı kılını bile kıpırdatmayacaktır… Çünkü insan ta yaradılıştan tanrısına en yakın özgür istem ve istençle kendi yazgısını belirlemek üzere tasarlanmış bir canlıdır…
Aslında gelecek endişesini doğrudan yapay zekânın kendisiyle ilişkilendirmek de pek doğru değildir. Çünkü, gelecek endişesi gerçekte insan zekâsının yapay zekâyı işletim niyetiyle ilişkilidir. Yapay zekâ, insan zekâsından bağımsız kalarak geleceği asla insana rağmen insana karşı bir oluşumla tasarlayamaz. Yapay zekâ dediğimiz şey, insandaki hayal gücüyle düşünme yeteneğini yükselten zekâya eşdeğer bir olgu değildir ve bence hiçbir zaman da olamayacaktır. Nedeniyse, yapay zekâ ne kadar gelişkin bilgi kullanma yeteneği sergilese de insan gibi kendini bilir bir bilinç oluşturamayacaktır. Oluşturamaz, çünkü yapay zekâ işlevselliğinin fişi her zaman insanın elinde olacaktır. Gene de enerji üretimi ve dağıtımıyla birlikte, güvenlik ve savunma işlerini de hepten kendi kendine düşünüp tasarlayan robotlara teslim ettiğimiz yerde, yapay zekânın insan zekâsına tehdit oluşturacağını hayal edebiliyorum. Biz de o kadar salak olmayalım, di mi yani?
Bence, yapay zekâdan değil de asıl insan zekâsından endişe etmeliyiz. Neden denirse, tıpkı şeytanın kendisini insanın dışında sandırması gibi, insan zekâsı da yapay zekânın insandan bağımsız işlediğini sandırabilir. Hatta bazı insan zekâları yapay zekâ egemenliğinde yaşamayı bir uygarlık övüncü bile sayabilir. Uygarlık değerlerini ve koşullarını belirleyen paranın efendileri ve onların güdümündeki devlet yöneticilerinin yapay zekâdan beklentileri neyse, insanlar da yapay zekâ egemenliğine o kadar boyun eğen modernite kölesi yapılabilir…
Benim asıl endişem, insanların ‘yapay zekâ’ ile yaşarken iyice düşünme tembeli olmuş biyolojik robotlara dönüşme olasılıklarıdır… Toplumu yönetme gücünü elinde tutanların, düşünme tembeli insanları yapay zekâ ürünlerine bağımlı kılarak kendi çıkarları doğrultusunda yönetip yönlendirme olasılığı hep olacaktır. Ancak, bu tehlikeli olasılık yapay zekânın doğrudan kendisine bağlı olmayıp, insan zekâsının yapay zekâyı işletim niyetine bağlıdır. Anlaşılan o ki, geleceğe uyarlanmış yüksek insanlık nitelikleriyle donanımlı bir yaşam biçiminde yapay zekâ epeyce olumlu bir yer tutacak. Gene de yapay zekâ uygarlığının insan hinliğinden dolayı olası sakıncalarının önünü şimdiden kesmeliyiz. Bu önlem de en ileri özgürlük içinde, bireyin çağdaş var-oluş gereksinimlerini güvenceye alan demokrasi ve mutlaka düşündürmeyi kendine en öncelikli görev edinmiş bilimsel eğitimle ancak olasıdır.
Yapay zekânın ana kumanda fişi her zaman insan bilincinin zekâ işletimine bağlı kalmalıdır… Yani, yapay zekâ anca benim irademe bağlı zekâ üretecimle işlevsel olabilmelidir… Yapay zekâyı insanlığı kurtarıcı ya da bir insanlık öcüsü görmekse düşünme ve düşündürme eylemini angarya sayan bir zekâ tembelliğidir. Bizi bizden başkası ağlatamaz da güldüremez de… İnsan insanın hem belası hem şifasıdır; bilincin iman görüsünde, hayır ve şer her ne kadar Allah’tan olma sayılsa da sadece ve her zaman insan elinden çıkar…
Salt maddesel tasarımlı ruhsuz yapısıyla, yani kendi varoluşunu duyumsama ve kendinden üretme yetisi olmayan yapay zekâ aygıtı, insanlığa asla doğrudan tehdit oluşturamaz. Asıl korkulması gereken tehdit, yapay zekâyı kullanan insandan gelir. Ola ki gün gelir de biyolojik işlemcili, yani bir tür biyo-teknik beyinli insan benzeri yapay zekâ aygıtları üretiriz, işte o zaman kendi varlığımıza ortak yaratmış oluruz.
Biyo-teknik yapay zekâlı insansı robotlar rüya görmeye ve hayal kurmaya da başlayınca işler değişir. İşte o zaman yapay zekânın kendisini bilip de kendi benzerlerini üretmeye başlayarak bize başkaldırma olasılığı, bana oldukça mantıklı görünüyor. Mantıklı amma çok da korkunç görünmedi, çünkü o robotlar da artık insan sayılırlar… Belki de bizden daha iyi insan olacaklardır; kim bilir?
Hani evreni yeniden kuracak kadar yetkinleşmiş bile olsa, ruhsuz bir yapay zekâya köle olmaktansa gönül kapısını sevgiyle açan geri zekâlı bir insana uşaklık etmeyi yeğlerim... Yapay zekâyı gönlü bol ve ruhu aydınlık insanların iyi niyet hizmetine koşanlara da ayrıca şükranlarımı sunarım. * M. Soyek, Ocak 2018)*