Geçmişin bilgisi kadar yaşlı, geleceğin umudu kadar gencim. Bugünse gönül bağlarında gezmekteyim... Öbür blog adreslerim: http://blog.milliyet.com.tr/Sayfam/Blogger/?UyeNo=1511824 https://www.antoloji.com/muharrem-soyek/
8 Şubat 2013 Cuma
Babası veya annesi hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz çocuklara parasız ve yatılı eğitim fırsatı tanıyan Darüşşafaka Eğitim Kurumları'nın 2013 yılı sınav takvimi belirlendi. Buna göre; Darüşşafaka Giriş Sınavı'na başvurular 7 Ocak 2013'te başladı ve 29 Mayıs 2013 Çarşamba günü sona erecek. Sınav, 2 Haziran Pazar günü saat 10.00'da 20 ilde yapılacak. Sınavda başarılı olan öğrenciler mali durum araştırması ve sağlık kurulu kontrolünden geçtikten sonra ücretsiz yatılı kolej eğitimi alma hakkı elde edeceklerdir.
Her aile çocuğunun iyi bir eğitim almasını, başarılı olmasını, mutlu yaşamasını, ailesine ve ülkesine yararlı olmasını ister. Darüşşafaka, babası ya da annesi, veya hem babası hem annesi hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz, yetenekli çocuklara parasız ve yatılı bir eğitim fırsatı sağlıyor. Hayırsever yurttaşlar tarafından 1863’te kurulan Darüşşafaka, her yıl sınavla seçtiği öğrencilerin eğitim, sağlık, beslenme, barınma ve giyim gibi tüm gereksinimlerini karşılar; yabancı dil öğretimli kaliteli bir eğitim olanağı sunar.
Darüşşafaka Lisesi’ni bitiren öğrenciler, İngilizce bilen, bilgisayar kullanabilen, bir müzik aleti çalabilen, spor yapan bilgilenmeyi seven gençler olarak üniversiteye başlarlar. Darüşşafaka, başarılı öğrencilerini üniversite eğitimleri süresince de burs vererek destekler.
Öğrenciler DARÜŞŞAFAKA’DA…
- Çağdaş teknolojiyle donanmış derslik ve laboratuarlarda, bilgisayar destekli eğitim görürler.
- Tam donanımlı zengin kütüphaneden yararlanırlar.
- Türkçeyi ve İngilizceyi doğru ve düzgün kullanmayı öğrenirler.
- Açık/kapalı spor alanlarında basketbol, futbol, tenis oynar; yüzme öğrenir; jimnastik yaparlar.
- Büyük ve görkemli tiyatro salonunda gösteri izler, gösteri sunarlar.
- Her öğrenci heves ettiği ve yetenekli olduğu bir müzik aleti çalmayı öğrenebilir.
- Sağlık hizmetlerinden yararlanırlar.
***
DARÜŞŞAFAKA SINAVINA GİRECEK ÖĞRENCİLERDE ARANAN KOŞULLAR:
- Babasının ya da annesinin hayatta olmaması
- Ailesinin maddi durumunun iyi bir eğitim için yeterli olmaması
- 2002 ve sonrası doğmuş olması (Yaş düzeltmesi geçersizdir.)
- 2012-2013 Eğitim – Öğretim Yılında ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi olması
- Sağlık ve diğer yönlerden yatılı okula kabulünde sakınca bulunmaması
- T.C. vatandaşı olması
SINAV KAYDI İÇİN GEREKLİ BELGELER:
- Adayın okumakta olduğu okul müdürlüğünden alınacak ve İlkokul 4. sınıf öğrencisi olduğunu gösteren imzalı ve mühürlü belge (Okul karnesi kabul edilmez)
- Nüfus cüzdanı fotokopisi
- Nüfus Dairesinden alınan Vukuatlı Aile Nüfus Kaydı örneği (Suret, fotokopi, muhtar belgesi, ölüm tutanağı kabul edilmez)
- 2 adet yeni çekilmiş vesikalık fotoğraf
- Başvuru formu
DARÜŞŞAFAKA GİRİŞ SINAVI BAŞVURU FORMU İÇİN KAYNAK ADRES:
http://www.darussafaka.org/tr-TR/kurumlar/Documents/Basvuru%20formu%202013.pdf
SINAV BİLGİLERİ:
Kayıt Başlangıç Tarihi: 7 Ocak 2013, Pazartesi
Kayıt Bitim Tarihi: 29 Mayıs 2013, Çarşamba
Sınav Günü: 2 Haziran 2013, Pazar
Sınav Saati: 10.00
(Adayların saat 09.00’da sınav yerinde hazır bulunmaları gerekmektedir.)
SINAV MERKEZLERİ:
İL OKUL TEL
ADANA İsmet İnönü İlk ve Ortaokulu (0-322) 453 73 12
AĞRI Alparslan Ortaokulu (0-472) 215 12 21
ANKARA Metin Emiroğlu İlkokulu (0-312) 223 54 79
ANTALYA Başöğretmen Atatürk Ortaokulu (0-242) 312 66 70-71
BURSA Setbaşı Ortaokulu (0-224) 327 75 12
DENİZLİ Gazi İlkokulu (0-258) 216 18 35 / 241 75 13
DİYARBAKIR Ali Emiri Ortaokulu (0-412) 228 05 51 – 52
ERZURUM İsmetpaşa ilkokulu (0-442) 234 78 67
GAZİANTEP Abdullah Kepkep İlkokulu (0-342) 230 31 43
İSTANBUL Darüşşafaka Eğitim Kurumları (0-212) 286 22 00
İZMİR Merkez Halit Bey İlkokulu (0-232) 262 47 22
KAYSERİ Besime Özdereci İlk ve Ortaokulu 0-352) 223 41 46 / 223 22 35
KONYA Mümtaz Koru Ortaokulu (0-332) 351 12 22
MALATYA Atatürk Ortaokulu (0-422) 321 22 02
MERSİN Tevfik Sırrı Gür Anadolu Lisesi (0-324) 231 13 03 – 231 95 82
SAMSUN Merkez Alparslan İlkokulu (0-362) 231 10 42
SİVAS Behrampaşa Ortaokulu (0-346) 221 22 77
ŞANLIURFA Bahçelievler İlk ve Ortaokulu 0-414) 314 85 14
TRABZON Cudibey Ortaokulu (0-462) 321 12 94 / 321 98 66)
VAN Merkez Koç İlk ve Ortaokulu (0-432) 227 17 37
ÖNEMLİ NOT:
1. Aday kaydı için
İstenen belgelerin eksiksiz ve doğru olarak Darüşşafaka Ortaokulu’na ulaştırılması gerekir.
2. Kesin kayıt hakkı
• Öğrencilerin, sınavı kazandıktan sonra kendilerine bildirilen tarihlerde sağlık kuruluna girmek üzere okula gelmelerine,
• Sağlık kurulunun öğrencinin yatılı okula kabulüne bir engel olmadığına ilişkin rapor vermesine,
• Darüşşafaka’nın belirlediği tarihlerde yapılacak olan mali durum araştırmasının sonucuna bağlıdır.
İLETİŞİM:
Darüşşafaka Caddesi No:14 34457 Maslak – İSTANBUL
Tel: ( 0 212 ) 286 22 00 - 14 HAT Faks: ( 0 212 ) 286 31 77
E-Posta: darussafaka@darussafaka.net
www.darussafaka.k12.tr
3 Şubat 2013 Pazar
Hangimiz Masum Değil?
Hangimiz Masum
Değil?
Genelevler bir
zamanlar Türk filmlerinin senaryo malzemesiydi. Erkekler ağızlarında sigara
kapılarda sıralarını beklerlerdi. Sonra sırası gelen içeri girer, o mezbele
ortamda cinselliğini sergileyen kadınlardan birini beğenir, ödemesini yapar ve
önüne katıp üst katta bir odaya çıkardı. Filmin etkisini şiddetlendirmek için
ortamın iğrençliği abartılmıştır tamam da, gerçeklik payını nasıl yok
sayabiliriz ki?
İnsanlık bunu bir
meslek olarak görüyor; sanırım mesleklerin en onur kırıcı olanıdır. Ancak, bu
mesleğin müşterisi bence mesleği icra edenden daha çok utanmalıdır. Bu hayata
kendi istekleri dışında, çaresizlikten ve cahillikten düşmüş olanlara yanar
yüreğim. Aile içindeki baskılayıcı şiddetten kaçan; aile içinde veya dışında
süregiden cinsel tacizden kaçan; aşkın peşine takılıp kaçan; ünlü olma
hayaliyle kaçan; kaçıp da sığındığı insanların merhamet ve iyiliklerinin kadın
cinselliğini tuzağa çeken bir aldatmaca olduğunu geri dönülmez kavşaktan önce
fark edemeyen bu saf kadınlara üzülmeyen de vardır elbette… “insan kendi
kaderini kendi yapar” diye ahkâm kesenler vardır. Aslında benim aklımın eksik
bir yanı da böyle der durur sızlayan vicdanımı avutmak için. Eğer bu işi
insanlığın en iğrenç mesleği görüyorsam yapmam; dilenirim de yapmam. Sanırım
dilencilik bundan daha onurludur. Ne de olsa Allah rızası için vermeyeni döven
dilenci yok. Dilenmek ağır gelirse, çöplerden hurda toplardım… Uzaktan çare
kolay görünür. Ya belalı adamlar beni pazarlamayı meslek edinmişse? Ya can ve
edepli çalışma güvenliğimi sağlayan bir ortama geçemiyorsam? İşte burada kader
beni dönülmez bir tek yöne sokmuştur. Artık ben cinselliğini parayla pazarlayan
tescilli ya da kaçak bir orospu olarak yaşayacak bir ahlâk mahkûmu olmuşumdur.
Ahlâksız kadere mahkûm fahişelere acırım ben…
Kadın cinselliği
genelevlerde yasal kılıf giydirilerek pazarlanır. İnsanların
tanıştırılabileceği birçok eğlence ve dinlence ortamı, hatta internet ve
telefon servisleri bu işi kaçak yapabilmenin ara bağlantısı olarak
kullanılmaktadır. İlerleyen insan uygarlığına uyum gösteren bir kirlilik…
Dünyaya doğmuş
herkesin insanca yaşama hakkını hâlâ güvenceye alamamış uygarlık zaten “kirli”
bir insanlık ürünüdür… İnsan uygarlığının bu kirden arınması için, saygıdeğer
ve sevecen ilişkiler içinde maddi-manevi memnuniyetle hayat yolculuğunu
sürdürülebilir kılan bir toplumsal yaşam denkleminde insanın çözücü onur
bilineni olabilmesi gerekir… Ne yazık ki henüz böyle bir onurlu yaşam
denklemini kuramlayıp gerçekliğini somutlaştırabilmiş değiliz. Bu yüzden insan
uygarlığı arınma yolunda daha epey bir zaman kokuşmuş kirleriyle
ilerleyecektir. Üstelik bu kirler fuhuş ayıbının dışında kalan geniş alanları
da kaplamaktadır: Siyasi ve küresel çevreyle toplumsal var-oluş çıkarlarını
belirleyen alanlardan taşıp bireysellik özelindeki kişilik var-oluşuna kadar
sinmiştir.
Bilirim bu kirlilik
ezelden beri böyle gelmiş; gene bilirim ki bu iş böyle sürüp gitmeyecek;
insanlık bu ve diğer kirlerinden arınmanın dayanılmaz ihtiyacını duyacak ve
temiz bir uygarlık denkleminin somut gerçekliğini bir gün elbet kuracaktır…
Hayat kadınlarını
savunma gereğini hiç duymamıştım; ta ki bir arkadaşın konu üstüne eleştirisini
görünceye kadar: Diyor ki arkadaşım, “dünyanın en eski mesleğidir; onlar için
üzülmek insanlık adına bir anlam getirmez. Bu meslek hiçbir zaman son bulmaz;
çünkü talep vardır ve kolay para kazanmanın yoludur. Bence kendilerinin seçimi;
üzülmeye değmez...”
“Fahişelik dünyanın
en eski mesleğidir” diyip geçen bir akıla da ben akıl erdiremiyorum. Sanki
fahişeliğin arkeolojik kanıtları bulunmuş da insanın ilk mesleğini fuhuş
sektöründe icra ettiği belirlenmiş gibi… Fahişelik olsa olsa insan uygarlığının
en eski ayıbıdır. Ayrıca fahişeliğin kolay para kazanma yolu olduğu da nereden
çıkıyor? Öyle olsaydı ortalık zengin fahişeden geçilmezdi. Kocasının bile
cinsel isteklerini karşılamakta zorlanan kadınların yaşadığı bu ülkede parasını
ödeyen her erkeğin cinsel açlığını doyurma işini kolay sanan bir akıl ya ruhsuz
ya da düşüncesiz bir akıldan başka nedir ki? Parası ödenmiş her şeyi helâl
sanan bir akıl şeytanın en güvendiği akılsızlıktır. Parasıyla cinsel güdülerini
sakinleştiren kimse toplum içinde saf ve temiz bir kimliğin onuruyla
dolaşabilirken, fahişe olanın ahlâksız ve günahkâr sayılmasını adil bulan bir
aklın bahanesine tüküreyim.
Fahişelik bence
para kazanmanın en zor yolu olmayabilir; ancak bedeli en yüksek hayat yolu
olduğuna kuşkum yoktur; belki de bu yüzden fahişe kadınlara “hayat kadını”
yakıştırması yapılmıştır. Fahişe, kazandığı para karşılığında sadece tensel
cinselliğini kullandırma izni vermez; aynı zamanda toplumsal onur ve şerefini
yitirmeyi de göze alır. ‘Temiz toplum’ özellikle kadın fahişenin yaptığı ‘iş’
karşılığında kazandığı parayı haram olarak nitelerken, kadından cinsel hizmet
satın alan erkeğe olumsuz bir sıfat yakıştırmamıştır. Düşüncesiz geleneğin aklı
suçluyu saptamıştır: suçlu, fahişelik yapandır; parasını ödeyip fahişeyle seks
yapan masumdur… “Kancık köpek kuyruk sallamasa…” bahanesine yatan bir toplumuz
biz.
Toplumsal ve
bireysel yaşam alanlarına açılan çoğu kapılar fahişeye kilitlidir; genelev
dışında neredeyse hepsi. Demokrasi kapısı da kapalıdır: seçebilir fakat
seçilemez. Peki, fahişeyle yatanın seçilme hakkı hangi bağışlayıcı bahaneye
sığdırılmıştır? Ayıplı eylemi kendi rızası ve arzusuyla satın alan kimse masum,
cinsel mahremiyetini para karşılığı ‘masumun’ hizmetine sunansa ahlâk suçlusu;
öyle mi? Hangi akıla sığar böyle bir adalet? Fuhuş tek özneli bir eylem
değildir; ille de kadın erkek birlikteliği ister; hatta kadın ve erkek öznel
birliğiyle de sınırlı değildir: fuhuş eyleminde “kadın-kadın” ve “erkek-erkek”
öznesi de olasıdır.Önce kadın sahip
çıkmalı cinsiyetdaşına. Önce kadın kabul etmeli ki fuhuşta erkek de kadın kadar
ayıplı ve kirlidir. Hiçbir kadın fahişeyle yatan erkeği bağışlayıcı dualarla
karşılamasın. Kadın erkeği aklamazsa, erkek de genelevden sırıtarak değil,
utanarak çıkmaya başlayacaktır. Nasıl ki evlenmeden önce erkeklerle yatmış
kadın “kötü kadın” sayılıyorsa, kadınla yatmış erkek de “kötü adam” sayılmalı;
ya da, cinsel ayrım yapmadan iki tarafı da hoş görebilmeliyiz.
Bir de maskeli
fuhuş vardır. Bu işi yapan fiyat etiketli parça başı çalışmaz; işini tek
müşteriye bağlar. Müşteri kendi rızasıyla çekilmeden, ya da yeteri kadar
sağılmadan ilişki kesilmez. Bu tek müşterili fahişelik “aşk” çarşafına
bürünerek kendisini topluma kutsatır. Yapan hele de biraz ünlüyse toplumsal
ahlâk sorgusundan yırtar; hatta toplum bunları sevgi ve anlayışla hoş görür.
Hukuka değil de Allah’a emanet sözleşmeli “imam nikahıyla” bu tür fahişelik
toplum nezdinde meşruluk bile kazanır. Aynı işi sürümden kazanma ilkesiyle
birçok erkekle yapan kadınsa ‘kötü kadın’, yani fahişe kalır.
Kadınların erkek
öznesini de fuhşun vazgeçilmez bir ayıplı gerçeğinden saydığı gün toplumsal
bakışın adaleti cinsel davranış ayıplarına cinsiyet ayrımı yapmadan
tükürecektir. O zaman, ırzına geçilen sevgiyle kucaklanırken, ırza geçenin
yüzüne tükürülür; o zaman, genelevde oturanla, genelevde ağırlanan; kuyruk
sallayanla, bıyık buran; metresle metres tutan toplumun ahlâk terazisinde
eşdeğer ağırlığa gelecektir. Bu ahlâk anlayışıyla büyümüş erkek, bakire değil
bahanesiyle ‘namus’ cinayeti işlemeden önce kendine soracaktır: “sen hiç mi bir
kadınla cinsel ilişkiye girmedin be adam!” Biz de kendimize bir soralım: Tıpkı
genelevde çalışan kadınlar gibi, geneleve müşteri olan erkeklerin kimlik kaydı
tutulsa, erkek mi yoksa kadın mı fazla çıkar?
Cinsel yaşamın
ayıplı sandığımız yanlarını erkeğin elinin kiri, kadınınsa iffeti saymaktan
vazgeçip, bunu bir kadın-erkek ortak eylemi olarak görmedikçe, kadının
cinselliğini tutsak ederek erkeğin hizmetine pazarlayan 'yasal' ve kaçak
fuhuştan hep kadın sorumlu tutulacaktır; ‘namus’ cinayetleri de bu sözde
sorumluluğun bir bedeli gibi algılanabilecektir.
Kadın sahip çıkmalı
cinsiyetdaşına. Önce kadın ayıplamalı,
“vurun fahişeye; dokunmayın erkeğime” diye çığıran kadını. Kadın indirmeli, 'kötü kadına' kalkan yumruğunu… Önce annesi
tükürmeli kadın cinselliğini satın alabileceğini düşünen oğlunun yüzüne. Ve kadın erkek yan
yana karşı durabilmeli cinselliği sömüren her şeye.
Muharrem Soyek29 Ocak 2013 Salı
Kadının Fendi
Erkek savaşır, kadın kazanır. (Cengiz Sarıca)
Erkek savaşçıdır. İstediği kadar araziye uyma çabası göstersin kaçamaz; eninde sonunda gün gelir kendisini kadınların seyrinde savaşırken bulur. Erkek savaşır ve kazandığını sanır. Erkek bir daha savaşır ve yine kazandığı sanısıyla kadını koluna takıp zafer gururuyla dolaşır. Erkek son gücüyle bir kez daha savaşır ve kaybeder; çünkü kadın gücü tükenmiş erkeği terk eder.
Erkeğin işi gücü savaşmaktır. Kadın ise kışkırtıcıdır. Erkek nasıl savaşın kalesi güçlü bedense, kadın savaşın kışkırtıcı zekâsıdır. Kışkırtır, savaştırır ve kazanır. Savaşan erkek, kadın fendinin nimetlerinden faydalansa da kazanan hep kadındır. Kaybeden erkek bile kadının zaferini tamamlar. Erkeğin kaybetmesi bile kadının bir başka erkekle kazanma tasarısının unsuru olabilir. Bu yüzden derler, “kadının fendi erkeği yendi”… Kadının fendi o denli saklı bir büyük güçtür ki, erkeğin savaşını kendi rekabet kazancına dönüştürürken erkeğin bunu kendi zaferi sanmasını sağlar. Kadının da kaybettiği olur elbette; ancak orada bile kazanan çoğu zaman erkek olmaz da bir başka kadın olur.
Televizyondaki "evlen benimle" programlarında kadın adaylar evlenecekleri erkeği tanımlarken sıklıkla şöyle diyorlar: "beni taşıyabilecek biri olsun... bana sahip çıkacak, adam gibi adam olsun..." Bu söylem kadın fendinin kışkırtıcılığı değil de nedir ki? "Erkek adam kadının önünde yürür, ona kol kanat açar" diyen kadının kendi hükmüne gireceğini sanan erkek, kadının fendine tutsak bir savaşçıdır artık. Kadın, erkeğin savaşçı onurunu okşamak için erkek egemenliğinde bir ilişkiyi yüceltirken asla erkeğin hükmüne gireceğini doğrulamaz. Erkek, hayat yolunda önden yürürken tasması peşinden gelen kadının elinde olmalıdır. Kadının demek istediğinin 'aslı gibi' çevirisi budur. Kadının fendindeki hüner erkeğin boynundaki tasmayı görünmez yapabilmesidir.
Evet, kadının fendi erkeği yenebilir; ancak toplumsal gerçeklikte kadının başını yiyen de çoğu kez gene kadın fendidir. Bence, kadın kadının kurdudur. Bu yüzden, özellikle gönül meydanında erkeği en iyi savaştıran kadın kazanırken bir başka kadın ezilip geçilmiştir… Sanırım kadının kazanmak için erkeği kullanma tutkusu kadın haklarının çiğnenmesini kolaylaştıran sinsi bir hoşgörüye dönüşebilmektedir. Kadın erkek tarafından sahiplenilmeyi erkeği onurlandıran bir meziyet yaparken aslında erkeği kendisi için savaşan seçkin kullarından yapma fendindedir. “Kadının fendi erkeği yendi” sözü sanki kadın erkekle doğrudan ‘savaşa’ tutuşmuş gibi izlenim vermekle bile bir kadın fendinin algılatım kurnazlığıdır. Kadının fendi doğrudan erkeği telef etmeyi hedef almaz; kadının fendi çoğu zaman bir başka kadını hedef alır ve onu kahretmek için erkeği kullanır. Kadının fendi nadiren bir erkeği telef etmeyi hedef alır ki, o zaman bile hedefteki erkeği bir başkasıyla tuzaklarken kendisi masum mağduru oynar. Ancak intikam ateşiyle tutuşan cinnetlikte kadın erkeği doğrudan yok etmeyi hedefleyen saldırısını yapar. Fendi başında hiçbir kadın ihanet acısıyla kıvranırken bile erkeğe doğrudan saldırmaz.
Bence sözün aslı, “kadının fendi kadını bitirdi” olmalıydı...
Erkeği yanına çekip hayat yolunda kol kola birlikte yürümeyi ve durmayı ahlâki sorumluluk yapabilen kadınsa muhteşem fendini sadece erkeği kahretmeden terk etmekte kullanır. Fendinin inceliğiyle erkeği yol ayrımına geldiklerine ikna eder; öyle ki, sonunda erkek kadını kendisinin terk ettiğine ve bunu da fedakâr bir aşkla yaptığına inanır olur. Böylesi onurlu kadın fendi de vardır işte... Sadece ve sadece, kadının önünde yürümeyi ve kadının korunması gereken bir emanet olduğunu reddeden, kadınla kol kola yürüyebilen ve sırt sırta durabilen erkeğin bu muhteşem kadınlardan biriyle tanışma fırsatı olabilir.
Muharrem Soyek
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)