hayat kadını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat kadını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2013 Pazar

Hangimiz Masum?


Hangimiz Masum?
Genelevler bir zamanlar Türk filmlerinin senaryo malzemesiydi. Erkekler ağızlarında sigara kapılarda sıralarını beklerlerdi. Sonra sırası gelen içeri girer, o mezbele ortamda cinselliğini sergileyen kadınlardan birini beğenir, ödemesini yapar ve önüne katıp üst katta bir odaya çıkardı. Filmin etkisini şiddetlendirmek için ortamın iğrençliği abartılmıştır tamam da, gerçeklik payını nasıl yok sayabiliriz ki? 
İnsanlık genelev fahişeliğini bir meslek olarak görüyor; sanırım mesleklerin en onur kırıcı olanıdır. Ancak, bu mesleğin müşterisi bence mesleği icra edenden daha çok utanmalıdır. Bu hayata kendi istekleri dışında, çaresizlikten ve cahillikten düşmüş olanlara yanar yüreğim. Aile içindeki baskılayıcı şiddetten kaçan; aile içinde veya dışında süregiden cinsel tacizden kaçan; aşkın peşine takılıp kaçan; ünlü olma hayaliyle kaçan; kaçıp da sığındığı insanların merhamet ve iyiliklerinin, kadın cinselliğini tuzağa çeken bir aldatmaca olduğunu, geri dönülmez kavşaktan önce fark edemeyen kadınlara üzülmeyen de vardır elbette… Onlar, “İnsan kendi kaderini kendi yapar” diye ahkâm kesenlerdir. Aslında benim aklımın eksik bir yanı da böyle der durur sızlayan vicdanımı avutmak için. Eğer bu işi insanlığın en iğrenç mesleği görüyorsam yapmam; dilenirim de yapmam. Sanırım dilencilik bundan daha onurludur. Dilenmek ağır gelirse, çöplerden hurda toplardım… Tabii, tabii! Uzaktan çare kolay görünür. Ya belalı adamlar beni pazarlamayı meslek edinmişse? Ya can güvenliğimle edepli çalışma sağlayan bir ortama geçemiyorsam? İşte burada kader beni dönülmez bir tek yöne sokmuştur. Artık ben cinselliğini parayla pazarlayan tescilli ya da kaçak bir orospu olarak yaşayacak bir ahlâk mahkûmu olmuşumdur... İşte şimdi bu ahlâksız kadere mahkûm edilen fahişelere sızladı vicdanım…
Kadın cinselliği genelevlerde yasal kılıf giydirilerek pazarlanır. Birçok eğlence ve dinlence ortamı, hatta internet ve telefon servisleri de bu işi kaçak yapabilmenin ara bağlantısı olarak kullanılmaktadır. İlerleyen uygarlığa uyum gösteren bir kirlilik… Dünyaya doğmuş herkesin insanca yaşama hakkını güvenceye alamamış uygarlık zaten “kirli” bir insanlık ürünüdür… İnsan uygarlığının bu kirden arınması için, hayat yolculuğunu saygıdeğer ve sevecen ilişkiler içinde sürdürülebilir kılan bir toplumsal onur düzeneği gerekir… Ne yazık ki henüz böyle bir onurlu yaşam düzeneğini kuramlayıp gerçekliğini somutlaştırabilmiş değiliz. Bu yüzden insan uygarlığı arınma yolunda daha epey bir zaman kokuşmuş kirleriyle ilerleyecektir. Üstelik bu kirler fuhuş ayıbını bile aşan insanlık günahlarından bulaşmaktadır. Bu kirler ne yazık ki çıkarcı saldırı savaşı gibi sözde toplumsal varoluş gerekçesinden taşıp, bireysellik özelindeki kişilik var-oluşuna kadar sinmiştir. Bilirim bu kirlilik ezelden beri böyle gelmiş; gene bilirim ki bu iş böyle sürüp gitmeyecek; insanlık bu ve diğer kirlerinden arınmanın dayanılmaz ihtiyacını duyacak ve bir gün tertemiz bir uygarlık düzeneği kurmayı başaracaktır…
Hayat kadınlarını savunma gereğini hiç duymamıştım; ta ki bir arkadaşın konu üstüne eleştirisini görünceye kadar: Diyor ki arkadaşım, “Dünyanın en eski mesleğidir; onlar için üzülmek insanlık adına bir anlam getirmez. Bu meslek hiçbir zaman son bulmaz; çünkü talep vardır ve kolay para kazanmanın yoludur. Bence kendilerinin seçimi; üzülmeye değmez...”
“Fahişelik dünyanın en eski mesleğidir” diyip geçen bir akıla da ben akıl erdiremiyorum. Sanki en eski arkeolojik meslek kalıntıları bulunmuş da insanın ilk mesleğini fuhuş sektöründe icra ettiği belirlenmiş gibi… Fahişelik olsa olsa insan uygarlığının en eski ayıbıdır. Ayrıca fahişeliğin kolay para kazanma yolu olduğu da nereden çıkıyor? Öyle olsaydı ortalık zengin fahişeden geçilmezdi. Kocasının bile cinsel isteklerini karşılamakta zorlanan kadınların yaşadığı bu ülkede parasını ödeyen her erkeğin cinsel açlığını doyurma işini kolay sanan bir akıl, ya ruhsuz ya da düşüncesiz bir akıldan başka nedir ki? Parası ödenmiş her şeyi helal sanan bir akıl şeytanın en güvendiği akıldır. Parasıyla cinsel güdülerini sakinleştiren kimse, toplum içinde saf ve temiz bir kimliğin onuruyla dolaşabilirken, fahişenin ahlâksız ve günahkâr sayılmasını adil bulan bir aklın bahanesine tüküreyim.
Fahişelik bence para kazanmanın en zor yolu olmayabilir; ancak bedeli en yüksek hayat yolu olduğuna kuşkum yoktur; belki de bu yüzden fahişe kadınlara “hayat kadını” yakıştırması yapılmıştır. Fahişe, kazandığı para karşılığında sadece tensel cinselliğini kullandırma izni vermez; aynı zamanda toplumsal onur ve şerefini yitirmeyi de göze alır. ‘Temiz toplum’ özellikle kadın fahişenin yaptığı ‘iş’ karşılığında kazandığı parayı haram olarak nitelerken, kadından cinsel hizmet satın alan erkeğe olumsuz bir sıfat yakıştırmamıştır. Düşüncesiz geleneğin aklı suçluyu saptamıştır: suçlu, fahişelik yapandır; parasını ödeyip fahişeyle seks yapan masumdur… “Kancık köpek kuyruk sallamasa…” bahanesine yatıp vicdan huzuruyla uyuruz.
Toplumsal ve bireysel yaşam alanlarına açılan çoğu kapılar fahişeye kilitlidir; genelev dışında neredeyse hepsi. Demokrasi kapısı da kapalıdır: seçebilir fakat seçilemez. Peki, fahişeyle yatanın seçilme hakkı hangi bağışlayıcı bahaneye sığdırılmıştır? Ayıplı eylemi kendi rızası ve arzusuyla satın alan kimse masum, cinsel mahremiyetini para karşılığı ‘masumun’ hizmetine sunansa ahlâk suçlusu; öyle mi? Hangi akıla sığar böyle bir adalet? Fuhuş tek özneli bir eylem değildir; ille de kadın erkek birlikteliği ister; hatta kadın ve erkek öznel birliğiyle de sınırlı değildir. Fuhuş eyleminde “kadın-kadın” ve “erkek-erkek” öznesi de olasıdır.
Önce kadın sahip çıkmalı cinsiyetdaşına. Önce kadın kabul etmeli ki fuhuşta erkek de kadın kadar ayıplı ve kirlidir. Hiçbir kadın fahişeyle yatan erkeği bağışlayıcı dualarla karşılamasın. Kadın erkeği aklamazsa, erkek de genelevden sırıtarak değil, utanarak çıkmaya başlayacaktır. Nasıl ki evlenmeden önce erkeklerle yatmış kadın “kötü kadın” sayılıyorsa, kadınla yatmış erkek de “kötü adam” sayılmalı; ya da, cinsel ayrım yapmadan iki tarafı da hoş görmeliyiz.
Bir de maskeli fuhuş vardır. Bu işi yapan fiyat etiketli parça başı çalışmaz; işini tek müşteriye bağlar. Müşteri kendi rızasıyla çekilmeden, ya da yeteri kadar sağılmadan ilişki kesilmez. Bu tek müşterili fahişelik “aşk” çarşafına bürünerek kendisini imam nikâhıyla topluma kutsatır. Aynı işi sürümden kazanma ilkesiyle birçok erkekle yapan kadınsa ‘kötü kadın’, yani fahişe kalır. Toplum vicdanı cinsel davranış ayıplarına cinsiyet ayrımı yapmadan tükürdüğünde, genelevde oturanla genelevde ağırlanan; kuyruk sallayanla bıyık buran; metresle metres tutan, toplumun ahlâk terazisinde eş değer ağırlığa gelecektir. Bu ahlâk anlayışıyla büyümüş erkek, bakire değil bahanesiyle evlendiği kadını kovmadan önce kendine soracaktır: “Sen hiç mi bir kadınla cinsel ilişkiye girmedin be adam!” Evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmiş bir erkek bakir mi sayılır? Genelevde çalışan kadınlar gibi, geneleve müşteri olan erkeklerin de kimlik kaydı tutulsa, erkek mi yoksa kadın mı fazla çıkar?
Cinsel yaşamın ayıplı sandığımız yanlarını erkeğin elinin kiri, kadınınsa iffeti saymaktan vazgeçip, bunu bir kadın-erkek ortak eylemi olarak görmedikçe, kadının cinselliğini tutsak ederek erkeğin hizmetine pazarlayan 'yasal' ve kaçak fuhuştan hep kadın sorumlu tutulacaktır; ‘namus’ cinayetleri de bu sözde sorumluluğun bir bedeli gibi algılanmayı sürdürecektir. 
Önce annesi tükürmeli kadın cinselliğini satın alabileceğini düşünen oğlunun yüzüne.
Ve kadın erkek yan yana birlikte karşı durabilmeli cinselliği sömüren her şeye...

Muharrem Soyek