14 Ocak 2021 Perşembe

Dostun Postu

YABANCI olan DOSTLAR... DOSTLUK yapan YABANCILAR...

 Herkes yaşam ortamına ve bireysel varlık özelliklerine uygun bir algıyla farklı dostluk tanımı yapabilir; bu yüzden herkesin dost edinme değerleri de farklı olabilir. Kiminin ölçüsü manevi, kimininse maddi özelliklere ağırlık verir. Kimi de o kadar yalnızdır ki güzel bir söze bile razıdır. Dostlarımızdan beklentilerimizi biliriz ve belli de ederiz. Ancak, bilincindeki dostluk beklentilerine uygun davranıp davranmadığını kaçımız dürüstçe sorgulayıp kendi dostluğunu yargılamıştır ki? Çoğumuz kendisini doğuştan en baba dostun ta kendisi sayar da dostluk ilişkisindeki hayal kırıklığından hep karşı tarafı (dostunu) sorumlu tutmaz mı?

Peki, “Ben nasıl bir dostum?” diye sorsak yanıtını dürüstçe alabilir miyiz? Bu soruyu hem dost bildiklerimizin hem kendimizin dürüstçe yanıtlaması sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü, dostlarımız bizi kaybetme endişesiyle yanıtı tarafsız bir eleştirel akılla düşünüp de dürüstçe vermeye çekinirler. Eh biz de her zaman kendimizden tarafta kalacağımız için soruyu dürüstçe yanıtladığımızdan emin olamayız. Yanıtı ne kendi egomuza ne dostumuzun zarif iltifatına göre değil de candan arzuyla benimsediğimiz dostluk ilkelerine uygunlukla değerlendirmeliyiz. Önce nasıl bir dost istediğimizi saptamalı, sonra kendimizin bu saptamaya uyan bir dost olup olamayacağımıza onurumuz üzerine karar vermeliyiz. Sanırım dostluk ilişkisinde asıl eksik olan da budur. İnsan kendisini dost olarak sunarken dostundan beklentilerinin ne kadarını kendisinin de ona sunabileceğini dürüstçe yanıtlamış olmalıdır. 

Rahatsızlık vermekten çekinen, dost kapısından çevrilmekten korkan, onur denen bir tuhaf olguyu da hesaba katmalıyız. “Dostlukta onursal gurur olmaz, olmamalı” demeyin; oluyor işte. Aslında dostluk onur ve gururun en baskın olduğu insan ilişkilerinden biridir; çünkü karşılıklı üzülme veya kırılma olasılığı olan bir ilişki söz konusudur. Dostum dediğiniz kişi zor durumunuza duyarsız kalırsa yaşayacağınız burukluğun dostluğunuza yansımaması olası mıdır? Biraz da minnetlik korkusu basar insanı. Bu yüzden çoğumuz iyice sıkışmadan dost kapısını çalıp ihtiyacımızı doğrudan istemekte tedirgin kalırız.

***

E-Posta grup arkadaşım Taner Erdem bu konudaki deneyimlerini şöyle anlatmıştı: (2005)

“Bir dostum var, tam 10 yıldır her şeyi paylaşırız ama işin içine para girdi mi asla bana yansıtmaz. Dostum benimle maddi alışverişe girerse sonunda aramızdaki dostluğun nitelik değiştirip yozlaşacağından korktuğunu söylüyor... Ben de ona saygı duyuyorum; ancak onu kaybetmeme neden olabilecek şiddette bir sıkıntıya düşüp düşmediğini fark edebilmek için dolaylı duyumlara da uyanık duruyorum. Böyle bir durum oluştuğunda dostuma yardım elimi uzatmayı kendisi bile engelleyemez.

Dost yardımına gurur yapmaya bir örnek de kendimden vereyim: Askerden geldiğim ve dükkânı yeni açtığım günlerden birinde akşama kadar siftah yapmadım ve cebimde hiç para yoktu. Bir simit bile alamıyordum ve önceki akşam yediğimle duruyordum. Ziyaretime gelen birkaç dostuma hiçbir şey diyemedim. Oysa yemek ısmarlamak dostluğun en temel ve sıradan paylaşımlarından biridir. Ancak aç ve parasız olan kendiniz olunca durum değişebiliyor ve gururunuzu aşamıyorsunuz. İşin ilginç yanı o gün 4 dostuma da isimlerini hatla yazıp hediye etmiştim ve teklif etmelerine rağmen para almamıştım; üstelik de “para alınca hediyenin anlamı olmaz” diyerek bilgiçlik taslamıştım. O gün bana uğrayan dostlarım nasıl bilsinlerdi aç ve parasız olduğumu? Onların yerinde olsaydım ben bilebilir miydim acaba? Bir insanın aç ve parasız olduğu nasıl anlaşılır? Öğrenmek lazım… Dostlarımız için öğrenmek lâzım…

Her şeyimi kaybetmek üzere battığım bir dönemde, geçmişte ciddi yardımlarım dokunmuş olan bir dostumdan ilk kez maddi desteğini rica ettiğimde şöyle demişti bana: “Arkadaşların hepsi arabalarını yeniledi, bir sen bir ben kaldık; kusura bakma! Hem tatile de çıkacağım; para peşinde koşmaktan çok yoruldum.” Neyse Hızır yetişti; daha bir hafta önce tanıştığım ve çok da samimi olmadığım bir insan çıka geldi; halimi hissedip konuşturdu beni ve gidip kendi adına borçlanarak bana yardım etti. Biri yabancılaşan bir dost, biri dostluk sunan bir yabancı…”

***

Dostlar hep yardıma hazırmış gibi sorarlar: “Nasılsın?” Eğer iyiyseniz, sorun yok. Kötüyseniz, 2 seçenek vardır önünüzde: Ya gururun dayanılmaz baskısı altında “iyiyim” diye yalan söylersiniz ya da dostunuzun size yardımcı olacağına inanarak, “sıkıntıdayım” dersiniz. Eğer gönlünde gerçek bir yeriniz varsa, yuvarlak sözlerle geçiştirmeden dostunuz sizin için elinden geleni hemen yapar. Tersi durumda dostunuz kendi durumundan yakınmaya başlar ve uzun süre kendisine ulaşmanızı engeller. Bu aslında sahte dosttan kurtulmaya iyi bir fırsattır. Gene de geriye insanın içini büken bir eziklik kalır; onu da dostun gerçek yüzünü henüz ayaktayken görmüş olmanın tesellisine yatarak giderebiliriz.

Hepimiz can dostlarımız olsun isteriz; peki, kendimiz candan dost olabildik mi? Bilmeliyiz; sadece iyi günün keyfini paylaşan dostlardan mıyız, yoksa kötü gününde dostuna can suyu çeken dostlardan mı?

*Muharrem Soyek 

2 yorum:

  1. Dost kar yağdırmaz umduğumuz dağlara
    varlığıyla döndürür benliğimizi
    yemyeşil bahçelere bağlara

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dost dediğin de öyle olur. Önce dost olmalı olmalı sonra dosttan ummalı.

      Sil