1 Eylül 2019 Pazar

Taştaki Mana

* Yaşadığım hayatın tanrısal bir sınav olduğu kanısında değilim. Çünkü Tanrı bu denli adaletsiz olamaz. Neden sınavın soruları ve giriş çıkış koşulları bir değil? Bilincimi sorgularken vardığım bir hayat olgusu: Tanrı bizi sınamıyor. O, bize yüklediği aklın düşünebilir olmasını sağladıktan sonra, ‘insan olun ve hayata insanlıktan bir hediye bırakıncaya kadar cennet size haramdır’ diyerek veda etmiştir. Bence, tuzu kuru insanlar adaletsiz uygarlıklarını kutsamak için ‘Dünya Tanrı'nın sınav yeridir!’ mavalıyla mağdurlarını sindirme ve avutma hinliği yapmaktadırlar.

Tanrı varlığını kabul ettiğimde Tanrı'nın kıyamete kadar bizi yalnız bıraktığına birçok belirti de görünür oluyor. En azından artık bir peygamber göndermeyeceğini beyan etmiştir. Ayrıca, Tanrı'nın bize çeki düzen verme gayreti bu zamandan sonra kendi yaratım sanatıyla çelişir olmuştur. Çünkü insan artık bilincinin bilincine ermiştir; yani kaderini kendi aklıyla seçebilir ve yapabilir duruma yükselmiştir. Eğer bu durum Tanrı’nın arzusu değilse şimdiye dek bizi çoktan tepelemiş olmalıydı. Ulaştığımız bilinçsel boyutu Tanrı arzusu sayınca, Tanrı’nın artık ölüme kadar bize veda edip geri çekilmesi de insanı yaratma amacına uygun düşmektedir.

Hani derler ya, “Sen yeter ki dua ile iste, tüm evren yanında olacaktır.” Bu da vanası boşalmış iyimserlik gazı gibi gelir bana. En güçlü duayla iyi bir değişim istesem de evrensel ya da bazılarının tanrısal saydığı güçlerin beni desteklemeyi umursayacağı kanısında hiç değilim. Evrensel ya da tanrısal hayat bizi iplemeden kendi yazgısını dokumaya bakar… Asıl olan, duanın içerdiği niyete uygun tasarım emeğidir.

Bir gerçeğim var ki ne yapsam inkâr edemedim: Kendimdeki değişimin ve kendimi değiştirmenin bilincinde olmadan insan olamayacağım. Tabi ki hayat benim kendimi bilmezliğime rağmen değişecektir; ancak, kendimi insanlık hayatına bilinçli bir hediye gibi değiştirinceye kadar, bana rağmen değişen hayata yabancı kalışım ruhumun cehennem azabı olacaktır.

Kendimi değiştirmede zorlandığım sorun, insanlık yolunda taş yanına taş koymak değil elbette; bilmek gerek; hangi taş nereye konacak. Öyle ki, hiçbir taş insanlığı yüceltecek adımlara dolaşmasın. Bunun için de esas olan değişimden önce insanın kendini bilir olmasıdır. Çünkü “taştaki mana” insanın kendi yüküdür… Sadece kendini bilmiş insan, Tanrı’nın (yani değişimsel yaradılışın) insanlık yükünü taşıyabilir.

Değişimsel yaradılışın çeşitlilikte sonu belirsizdir. İnsan bilincinin bu değişimsel yaradılış doğasına karşılık tasarladığı uygarlıksa daha çok mülkiyette üst sınır tanımayan tutucu kalıcılığa iltifat ediyor. Şimdiki insan bilincinin çözmesi gereken uygarlık sorunu da gene kendi mülkiyet tıynetinden kaynaklıdır. İşte bu kendinden değişimli doğal yaradılışa yıpratıcı ve yok edici mülkiyet uygarlığı sorununu anca kendini bilmiş bilinçlerin örgütlü iş birliği giderebilir. Muharrem Soyek
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder