hünsa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hünsa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2013 Pazar

Eşcinselin Günahı



Metabolik ve psikolojik somut nedenleri kesinlik kazanmış olmasa da eşcinsellik (homoseksüellik) bazılarına göre bir hastalıktır. Hatta bunu sözde bir eşcinsellik genine bağlamaktadırlar. Varsayalım öyledir. Peki, insan salt özel bir gen taşıdığı için “hasta” sayılabilir mi? İnsanı farklı kılan sadece genetik yapı özelliği değildir; genetik farkın bilinçsel etkinlik özellikleridir. Tek yumurta ikizleri bile aynı yaşam ortamında tıpkısı davranış biçimi göstermezler; genetik aynılıklarına rağmen genler bilinçsel etkinlik niteliğinde farklı özellik nedenseli olabiliyorlar. Sanırım bunun nedeni insanın epey zamandır sırf genetik özelliklerine bağımlı yaşayan canlılardan ayrışmış bir yaşam kültürüyla var olmasıdır. İnsan genetik özellikleriyle duyumsayıp sezgilediği gerçeklik algısını aklının düşünme tasında terbiye ederek değiştirebilen tek canlıdır. Dolayısıyla, eşcinsel genin azdırdığı cinsel yönelim arzusunu aklın düşünme duvarına çarparak kırabilir miyiz diye soruyorum... Eğer eşcinsellik geniyle aynı baskınlıkta heteroseksüellik (sadece karşı cinse cinsel ilgi duyma) geni de taşıyorsa, yani kişi biseksüel ise (hem kendi cinsine hem karşı cinse cinsel arzu duyuyorsa) kişi bilinçsel istemle eşcinsel eğilimini hem dizginleyebilir hem etkinleştirebilir. Eğer eşcinsel (homoseksüel) eğilim nedeni baskın bir genden dolayı oluşuyorsa kişi aseksüelliği (her cinsine karşı cinsel ilgisiz kalmayı) seçebilir. Ancak kişinin bu seçimi kendi bilinçsel özgür istemiyle olabilse de genelde toplumsal varlık zoruna görelidir. Elbette bu seçimlerin olası gerçekliği ancak eşcinsellik geninin bilimsel tanıyla kanıtlanmış olmasına koşulludur.

Cinsel davranışların biyolojik temeline ilişkin bugüne kadar yapılmış en geniş çaplı araştırma sonucunda, bilim insanları “eşcinsel geni” diye bir şey olmadığını ancak cinsel davranışlarımız üzerinde genetik faktörlerin küçük de olsa bir etkisi olduğu sonucuna vardılar. Bilimsel tanılı bir eşcinsellik geni bulunduğunda, eşcinsellik genini baskılayıp normal sayılan cinsellik genini etkinleştirme yöntemi de bulunmuş olsa bile, cinsellik seçimi eşcinselin özgür istemine bırakılmalıdır. Eşcinsellik geni varsa bile bu geni taşıyor olmak tek başına eşcinselliği bir hastalık olarak nitelemeye yetmez sanıyorum. 
 
Kaldı ki genetik bir bozukluktan olmuş olsun... Bu durumda genetik arızayla doğan her engelli kişiyi hastalıklı görmek gerekir. Bence, doğrudan doğumsal nedene bağlı olan eşcinsel eğilim hastalıktan değil, anca yapısal bir bozukluktan sayılabilir. Elbette eşcinselliğin bir hastalık olmadığı varsayımı da bizi eşcinselliğin seçilebilir bir cinsel eğilim özgürlüğü olması gereğine çıkartmaz. Gene de kendi özgür seçimiyle eşcinsel ilişki yaşayan az sayıda heteroseksüel insan varlığını inkâr edemeyiz. Ancak bunları eşcinsel olarak nitelemek de doğru bir ifade durmuyor; ben bunları cinsel sapkın olarak görmekteyim. Bırakın eşcinsel ilişkiyi, hayvanlarla bile cinsel ilişkiye giren insanlar var; işte size hem hasta hem hastalık… Genler yaratılışın yazılım kodlarıdır; canlanma varoluşunun kaderidir. Ancak insanın bireysel ve toplumsal varlığını tehdit eden HER CİNSEL EĞİLİM eylemi hastalıklı sayılmalıdır; sadece eşcinsellik değil...

Kişinin daha doğumdan beri taşıdığı özellikler onda eşcinsel davranış güdüsünü ateşliyorsa, o kişinin ruhsal hastalığından da söz edemeyiz. Ne de olsa “ruh” insana sonradan eklenmiş bir takı değildir. Ruh bence bedenin içsel ve dışsal yaşam enerjisini kendine özgü algıyla duyumsayış biçimidir. Aşk da böyledir; asla bedenden dışarıda bir ruhsal duyum değildir; bedenin içsel duyum zevkinin en üst ifade biçimidir; kişiyi hem bedensel hem ruhsal en üst varoluş hazzına yükseltir. Gene de aşkın ifade biçimi bazı insanlarda mutluluktan çok hüzün nedeni olabiliyor; tek yanlı kara sevda gibi… “Ölürüm de kimseye yâr etmem” çılgınlığı gibi… Ancak kimse âşık olduğu için hasta sayılmaz. Bu bağlamda hastalık cinsel kimlikte değil, kimliğin kendini paylaşım ve ifade biçiminde aranmalıdır.

Eşcinsel erkeklere kibar ortamda ‘gay’ diyorlar. Eşcinsel kadınaysa ‘lezbiyen’ denmekte. Eşcinsellere yönelik korku, kaygı ve nefret duyumuna da ‘homofobi’ denir.  Ancak lezbiyenlerden daha çok erkek eşcinsellere karşı homofobik tutum alınır. Nedense hem kadına hem erkeğe cinsel ilgi duyan (biseksüellere) karşı homofobisi olan da pek azdır. 

Eğer doğuştan heteroseksüel olduğu kuşku götürmez bir bedenin cinsel davranışı eşcinselliğe meyletmişse, o bedenin ruhsal ifadesinde bir bozukluk anlamında hastalıktan söz edebiliriz. Bunun nedeni kendi cinsel doğasını inkâra götüren ruhsal bir göçüntü olabileceği gibi, heteroseksüel özelliklerini de koruyan çoklu cinsellik sapkınlığı da olabilir. Cinsel sapkınlığı cinsel sapıklıkla karıştırmamak gerek. İkisi de bir bozukluk ve hastalıklı bir cinsellik sayılsa da sapkınlık toplumsal bilincin ahlâk anlayışına görecelenmiş ayıplı bir cinsel eğilim olmaktan ileri gitmezken, sapıklık zarar verici tehlikeli niteliğiyle suç oluşturan bir cinsel davranış biçimidir. Burada “hastalıklı” sayabileceğimiz sapkın kişi bedensel doğasından dolayı eşcinsel değildir; böylesi ruhsal bir bozukluk nedeniyle sonradan olma, çakma eşcinseldir.

Hastalık cinsel kimliğin kendisi değil, cinsel davranışın tıbbi ve toplumsal niteliğidir. Şöyle ki, eşcinsel olduğu gerçekliğini idrak etmiş olmasına rağmen karşı cinsini de becermeye kalkan bir eşcinselin hastalıklı bir cinsel eğilime girdiği söylenebilir. Ya da bilerek ve isteyerek sübyan sayılan yaştaki cinsleriyle cinsel ilişkiye giren her cinsel kimlik de hasta olarak nitelendirilebilir. Sonuçta bana göre hastalıktan söz edilecekse, tehdit oluşturup oluşturmadığına bakmaksızın her eşcinseli cehennem ateşine atan zihniyet hastalığını sorgulamak, kanımca daha iyileştirici bir tutum olacaktır… Eğer görme bozukluğu çekmiyorsam, sırf bir gözüm kırmızı diğeri sarı diye göz hastası sayılır mıyım? Ancak benim kırmızı-sarı gözüme bakınca rahatsız olan kişiyi hasta sayabiliriz… 

Baba soyundan yürüyen ataerkil aile kurumu, erkek liderliğinde üremeyi kutsayan nikâhlı cinselliği korumak adına eşcinselliği toplum dışına itelemekte kendisini haklı bulur; eşcinselliği, üreme amaçlı aile kurumunu temel yapan toplumsal yapıyı yıkabilecek olası bir tehlike sayar. Ataerkil aile geleneği kadın ve erkeğin sadece nikâhlı cinsel birliktelikte tam bir insan olabilecekleri inancını toplumsal bilince gerçeğin tek doğrusu olarak dayatır. Belki bu yüzden kendi cinsinden olanla seks yapanı toplumsal bilinç lanetleyip hastalıklı gösterme gayreti içindedir. Aslında hiçbir cinsel kimliği ben bir hastalık olarak niteleyemem; ancak her tür cinsel ilişkide sapkınlık ve sapıklık derecesinde bir bozukluk olabilir…

Cinsel Tıp Enstitüsü Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe, “Eşcinsellik ruhsal bir bozukluk mudur?” sorusunun genel hekimlik uygulamasında önemli bir sorun olduğunun altını çizip devam ediyor: “Çünkü, ruhsal bozukluk veya anormal davranış göreceli kavramlardır. Öncelikle normalin tarifindeki gerçekliğe muhtacız. Yaşadığı toplumdaki kişilerin çoğunluğunun değer yargılarını benimseyen ve toplumun geneline uygun davranan birey ‘normal’, aykırı hareket eden birey ise ‘anormal’ olarak adlandırılabilir. Bu açıdan bakıldığında eşcinsellik anormal bir davranış olarak görülür. Ancak ruhsal bozukluk olup olmadığını belirleyen en önemli etken, kişinin kendini nasıl hissettiğidir. Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda eşcinsellik, ruhsal bir bozukluktur; bir cinsel kimlik bozukluğudur”  diyor.

Eşcinselin hâlleri onda ruhsal bir bozukluk belirtisi sayılabilir. Ancak bunun bir cinsel eğilim sapkınlığı sergileyen cinsel kimlik bozukluğu mu, yoksa toplumca dışlanan bir cinsel kimliğe bindirilen dayanılmaz baskı altında ezilen eşcinselin kendini ifade edemeyişindeki ruhsal tepinmesi mi olduğunu kesinleştirmeden, ‘ruhsal hastalık’ sayılabilecek bozukluğun doğrudan eşcinsel kimlikten kaynaklandığı kanısı bir ön yargıdan ileri geçmez… İnsanın ruhsal varlığını mutluca ifade edip paylaşması, öncelikle hem kendisi hem çevresiyle ve kendisini öylece yaratan tanrısıyla barışık yaşamasıyla olasıdır. Bu varoluş duyumu zaten herkesin ruh sağlığını pekiştiren temel olgudur. Kendisiyle ve tanrısıyla barışık olmasını eşcinselin içsel hesaplaşmasına bıraksak da cinsel tehdit oluşturmayan eşcinsellerin çevresiyle barışık olmasına yardımcı olmak toplum sağlığına iyi gelecek bir sorumluluk yükü yapılmalıdır.

Sanırım her eşcinsel, ailesinden ve çevresinden insanı cennete veya cehenneme gönderen sevap ve günahların bilgisini alarak cinsel erginliğe varmıştır. Hemen her dinsel inanç eşcinselliği cehennemlik günahtan sayar. Peki, bu öğretiye bakarak eşcinseli lanetli bir cehennemlik sayabilir miyiz? Ben sayamam! Zina yapan, hayvanlarla bile cinsel ilişkiye giren, cinsel dürtüyle cinayet işleyen, insan emeğini ve cinselliği köleleştiren, haram yiyen, dinin hemen hiçbir emrine uymayan heteroseksüel insanlar da var oldukça sayamam...

Cinsel kimlikleri değil, olsa olsa cinsel davranışları, yani cinselliğin nasıl yaşandığını sorgulayabilir, cinsellik eyleminde bir bozukluktan söz edebiliriz ve ancak tıp bilimi bu bozukluğu bir hastalık olarak niteleme yetkisine sahiptir. Öte yanda "Ben tam bir erkeğim; rakı masamdan meze diye kadını, yatağımdan ibneyi eksik etmem" diyen cinsel kimlik kırığı herhangi bir insanın davranış temelinde hastalık sayılabilecek bir bozukluk arayabiliriz. Eşcinsellerin sahnede alkışlanıp sokakta taşlandığı bir toplum olmayalım. Çoğumuz eşcinsellere ‘sapık’ gözüyle bakıyor, onlardan korkuyor ve aramızda özgür kimlikleriyle bulunmalarını istemiyoruz. Her ne kadar eşcinsel üçüncü bir insan cinsi değilse de, herhangi birimiz kadar bile toplumsal tehdit oluşturmadıkça onu bir cinsel yönelim azınlığından sayarak içimize sindirecek kadar demokrat olabilmeliyiz.

Önüne çıkarılan tüm toplumsal engellere karşın kendi doğal cinsellik gerçeğiyle yüzleşebilmiş eşcinselin açık cinsel kimliğiyle yaşama isteği her zaman saygıya değerdir. Bu insanları ister sevelim ister sevmeyelim, onların aramızdaki toplumsal varlıklarını saygıyla ağırlamak bence yüksek bir insanlık değeridir. Ancak bu insanlık değeri, eşcinselin de her cinsel kimlik gibi mutlaka toplumun yazılı ahlâk ve davranış hukukuna uygun yaşamasını talep eder. İki eşcinselin ortalık yerde sevişmesi, ortalık yerde sevişen kadın ve erkek kadar eş değer bir toplumsallık ayıbıdır. Bir eşcinselin bir başka eşcinselin ırzına geçmesi, bir heteroseksüelin ırza geçme eylemi kadar suçtur... Toplumsal yaşamı yozlaştıracak bir tehdit olmaktan sakınan herkes, cinsel kimliklerine bakılmaksızın toplumsal hizmet ve bireysel özgürlük hakkından eşitçe faydalanabilmelidir.
*