ırkçılık algısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ırkçılık algısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2018 Perşembe

'Türk' ve 'Türkiye' sıfatıyla adlandırma



Hükümet yanlısı görüşe göre, Afrin Harekatı’na karşı görüş sunan özel kurum ve kuruluş adlarının başındaki Türk ve Türkiye sıfatları kaldırılmalıdır. Bazı meslek odalarının siyasi tavırlarına tepki olsun diye böyle bir düzenlemeye gitmeyi doğru bir davranış saymıyorum. Bir sorun varsa siyasi alınganlıkla değil, bilimsel düşünceyle çözülmelidir. Öte yandan, devlet erkine hizmetle yükümlü olmayan meslek örgütleriyle dernek ve vakıf gibi özel kurum adlarının başındaki "Türk; T.C." sıfatlamasının kaldırılmasını demokrasi adına doğru buluyorum. Çünkü demokraside insana hizmet devlete hizmetten önce gelir. Böyle devlet onaylı sıfatların insandan önce devlet çıkarına bağlandığı kanısındayım.

'Türk' kavramı bizim devlet sözlüğünde T.C.’ye minnetle bağlanmıştır. 'Türk Kızılayı' ve diğer adıyla 'Türkiye Kızılay Derneği' dendiğinde sadece Türklerin oluşturduğu bir dernek anlaşılmaz. Çünkü, T.C. devleti vatandaş olarak sadece Türkleri kimliklendirmez. Türk Kızılayı adından da bilinir olduğu üzere T.C. devletini ve Türk Milletini temsil eder. Bu temsil algısı gereği kendisiyle kurumsal bağı olmayan devlet politikalarını eleştirmez.

'Türkiye' ve 'Türk' sıfatlamasının Bakanlar Kurulu onayındaki saklı gerekçe, bu kurumların T.C. devlet politikalarına aykırı tutum ve davranışta bulunmayacağı beklentisidir. Hukuken açık bir sözleşme olmasa da adlandırmanın devlet adına yürütme erkinin onayından geçiyor olmasını toplumsal bilinç de aynı varsayımla algılar. Durum böyle olunca, adının başında 'Türk veya Türkiye' olan ve doğrudan siyaset yapmayan kurumların devlet politikalarına karşı tavırlarının özellikle de devlet erkini işleten hükümet tarafından hoş karşılanmayışı hoş görülebilir oluyor.

Aslında devletli olma yetkisinin sorumluluğunu üstlenmemiş tüm özel kurum ve kuruluşlar, adlarının başında "Türk" sıfatı varsa kendiliklerinden bunu atmaları gerekir. Bunu yaparlarsa hem T.C. devleti organı gibi görüntü vermez, hem de ırkçılık algısı yapmazlar. Adlandırma başındaki ‘Türk’ ve uluslararası temsiliyet dışındaki “Türkiye” sıfatını kaldırmak bence toplumsal örgütlenmedeki zihniyet tekelleşmesini kırmaya da yardımcı olur. Daha özgür bir toplumsal örgütlenmenin önü açılır.

TTB çıkıp "bizim devletle organik bir bağımız yok; Türk tabiplerini temsil ediyoruz" diyebilir. Ancak, öte yanda ırkçı tutumları azdırmak isteyenler kalkıp da KTB'yi (Kürt Tabipler Birliği'ni) kursa TTB ne diyecek? "KTB Türk tabiplerini temsil etmiyor" dendiği anda ırkçı ayrım başlamış ve "Ne mutlu Türk'üm diyene!" özdeyişindeki tüm millet unsurlarını kapsayıcı üst kimlik de yırtılmış olur.

 Ancak, 'Türkiye' sözcüğü coğrafi bir tanım gereği uluslararası etkinliklerde temsiliyet simgesi olarak adın başına konabilir. Aynı konu üstüne kurulu örgüt ve sivil kurumların uluslararası temsiliyet haklarının vekaleti durumunda "Türkiye ...." biçiminde adlandırılabilir. Bu ad alma hakkı karşılığında kuruluşun tüzüğüne doğrudan bir parti ve devlet politikasını eleştirir siyasi demeç ve etkinlik yapılamayacağı maddesi konmalıdır. Çünkü TBMM dışında hiçbir kurum, kuruluş veya kişi ülke siyasetinin tümünü temsilen konuşamaz.

Devlete hizmet sözü olmayan bireyler, örgütler ve kurumlar devlet politikalarını eleştirebilirler. Bu demokrasiyi ilerletici bir özgürlük hakkıdır. Ancak, bu özgürlük hakkıyla yapılan eleştiri Türk Milleti'nin ya da Türklerin ortak uzlaşı görüşü gibi gösterilemez.

TTB belki de adının başındaki Bakanlar Kurulu onaylı "Türk" sözcüğünden dolayı kendini açık özgürlükle değil de imalı biçimde ifade etmiştir. Açıkça "Afrin'e askeri harekat yapılmasını doğru bulmuyoruz" demeyip lafı yuvarlayıp genellemiştir.

Özetle demiştir ki:

“Biz hekimler uyarıyoruz. Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur.
--- --- ---
Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır.
Savaşa hayır, barış hemen şimdi!”

Ne kadar doğru ve insani değil mi? Ancak, bu çağrı hekimlik felsefesinin gereği bir bilgilendirmeden ileri geçip zamanlama açısından Afrin askeri harekatını kınama niteliğinde sunulmuştur. Terör örgütlerine böyle eleştirel çağrılar yapmada çekinceli kalındığı da hatırlanınca çağrının salt mesleki kaygıyla yapılmış olduğu savunması çok da inandırıcı durmuyor. Ayrıca Afrin harekatı bir saldırı savaşı değil savunma savaşıdır. T.C.'nin kendini savunması, yani Milli varlık savunması da bir halk sağlığı sorunudur...

Her şeye rağmen devlet gücünün bu çağrıya imza verenleri gözaltı yapması bir demokrasi ayıbıdır. Ancak, çağrının tüm Türkiye hekimleri adına yapılmış olduğu izlenimi veren TTB başındaki "Türk" sözcüğüne de ayıp edilmiştir...

Muharrem Soyek